26 Ocak 2015 Pazartesi

İngilizce Deyimler ve İfadeler 66

English Expressions & Phrases


strike someone as (being) something

= (for a thought or behavior) to affect someone a certain way
    (for a person) to impress someone as something or a particular type of person
    to give someone a particular impression
    to make someone have a particular opinion or feeling
    to appear to someone as something

= ... gibi gelmek/görünmek
    ... bulmak
    ... izlenimi/intibaı/fikrini uyandırmak
    ... etkisi bırakmak
    ... gözüne çarpmak/dikkatini çekmek



* John's rude behavior struck me as surprising.
  (John'un kaba davranışı/hareketi beni çok şaşırttı/çok garibime/tuhafıma gitti.)

* Mary's attitude struck me as childish.
  (Marry'nin davranışı bana çocuksu geldi.)

* His reaction struck me as odd.
  (Tepkisi bana garip/tuhaf geldi/garibime/tuhafıma gitti.)

* The new secretary doesn't strike me as efficient.
  (Yeni sekreter gözüme yetenekli biri olarak gelmedi.)
  (Yeni sekreter bende yetenekli biriymiş izlenimi/intibaı bırakmadı.)


* The comments of my teacher often strike me as funny.
  (Öğretmenimin açıklamaları/izahatları çoğu kez komiğime gidiyor/beni güldürüyor.)

* It struck me as a confession.
  (Bu bana bir itirafmış gibi geldi.)

* At first Luna struck me as very strange, but now we get along really well.
  (İlk başta/başlarda/ilk zamanlar Luna bana garip/tuhaf biri gibi gelmişti, ama şimdi çok iyi anlaşıyoruz/gül gibi geçiniyoruz.)

* I hate to be blunt, Frankie, but she just didn't strike me as being very ladylike.
  (Böyle açık açık konuştuğum için üzgünüm/böyle direkt söylemek istemezdim/hoşuma gitmiyor, ama o benim gözüme çok hanımefendi biri gibi gelmedi.)

* Joe didn't strike me as exceptional when I first met him.
  (Onunla ilk tanıştığımızda Joe bana çok iyi biri gibi gelmemişti.)

* A: Did I say you could sit?
  (Oturabilirsiniz dedim mi ben size?)
  B: No, but you strike me as a man who wouldn't want to waste his chair.
  (Hayır-demediniz- ama siz gözüme koltuğunun ziyan olmasını isteyecek/olmasına razı olacak biri gibi gelmediniz.)

* She didn't strike me as the type who would want to become a teacher.
  (Öğretmen olmak isteyecek biri gibi gelmedi gözüme.)
  (Öğretmen olmak isteyecek biri izlenimi bırakmadı bende.)


* You strike me as someone I wouldn't enjoy but others might.
  (Bana, benim değil ama başkalarının eğlenceli bulabileceği biri gibi göründün.)

* Officer Taylor always struck me as such a nice young man.
  (Memur Taylor bende her zaman nazik genç bir adam etkisi bırakmıştı.)

* You strike me as thoughtful.
  (Bende düşünceli/saygılı biri olduğun izlenimi bıraktın.)
  (Senden düşünceli/saygılı biri olduğun izlenimini edindim.)


* She strikes me as a very efficient person.
  (O bende çok becerikli biriymiş izlenimi bıraktı.)

* Most of Australia strikes Europeans as a dry inhospitable country.
  (Avustralya'nın büyük bölümü Avrupalıların gözünde yaşanması zor olan kurak bir ülkedir/topraklardır.)

* You don't strike me as the type of person to do something like that.
  (Böyle şeyler yapacak biri gibi gelmiyorsun bana/durmuyorsun hiç.)

* No offense, you don't strike me as a nice person.
  (Sakın alınma/darılma/gücenmek yok/kusura bakma, bana iyi biriymişsin gibi gelmiyorsun.)

* 'You don't strike me as a religious man,' I said frankly.
  (Açık açık "gözüme inançlı/dindar biriymişsin gibi gelmiyorsun" dedim.

* You don't strike me as the kind of woman who'd take no for an answer.
  (Bana hayırdan anlayacak/hayır cevabını kabul edecek bir kadınmışsın gibi gelmiyorsun.)

* You strike me as the kind of man who never does anything he doesn't want to do.
  (Bana istemediği bir şeyi asla yapmayacak biriymiş gibi geldin.)

* A: What was he like? Did anything strike you as odd about his behaviour?
  (Nasıl biriydi? Sana garip/tuhaf gelen bir davranışı oldu mu/gözüne garip/tuhaf bir davranışı çarptı mı/tuhaf/garip bir davranışı dikkatini çekti mi/dikkatini çeken garip/tuhaf bir davranışı oldu mu/var mıydı?)
  B: No, nothing unusual. Just an ordinary sort of fellow.
  (Hayır, anormal bir davranışı yoktu. Bildiğin sıradan biri.)

* You know how there are those people who open up to you a little late. They strike you as a little cold at first, but as you get to know them, a strong, deeply rooted friendship emerges with a bond never to be broken.
  (Hani bazı insanlar vardır kendini size biraz geç açar. Başta çok sıcak değil gibi gelir fakat tanıdıkça ve zaman geçtikçe hiç bozulmamak üzere çok güçlü ve köklü bir dostluk çıkar ortaya.)

* At the point where the mountains in the background fade from views, Algiers will strike you as a city of two colors, blue and green.
  (Arkadaki dağların gözden kayboldukları o noktada Cezayir size iki rengin şehriymiş gibi gelecek/gelir, mavi ile yeşil.)

* Such opportunities might strike you as impossible, but Anatolia offers them all.
  (Bu tür imkanlar size olanaksız gibi görünse/gelse de, Anadolu hepsini sunuyor.)

* Did his answer strike you as out of touch with reality?
  (Cevabı/verdiği cevap sende onun gerçeklerden uzak biri olduğu fikrini uyandırdı mı?)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder