12 Ocak 2015 Pazartesi

İngilizce Deyimler ve İfadeler 54

English Expressions & Phrases


(have) a close call/shave

= something bad almost happened
    narrow escape, near miss
    a narrow escape from danger or trouble
    a situation where something very unpleasant or dangerous nearly happened
    if a competition or an election is going to be a close call, more than one person has a good chance of winning

= kıl payı, ucu ucuna, son anda
    kıl payı kurtulma, paçayı zor kurtarma
    zor kurtulmak, kıl payı yırtmak/kurtulmak/atlatmak, paçayı zor kurtarmak
    direkten dönmek, ramak kalmak, son anda kurtulmak/yırtmak
    (araba vb) silme geçmek
    atbaşı, kafa kafaya (yarış, seçim vb.)



* I had a close call yesterday and was almost in an accident.
  (Dün kıl payı yırttım, az kalsın/daha/neredeyse kaza geçiriyordum/geçirecektim.)

* What a close call! The car nearly hit him.
  (Vay be/anasını kıl payı kurtuldu! Araba neredeyse ona çarpıyordu/çarpacaktı/vuruyordu/vuracaktı.)

* That is close call. The cars nearly collided.
  (Kıl payı kurtuldular/atlattılar. Arabalar az kalsın çarpışacaktı/çarpışıyordu.)

* I had a close call this morning when my car almost hit a fence.
  (Bu sabah arabam az daha çitlere çarpacaktı ki kıl payı/son anda kurtardım/yırttım.)

* The car just missed the child but it was a very close call.
  (Araba çocuğu teğet/silme geçti/az kalsın ezecekti, çocuk tam anlamıyla kıl payı kurtuldu.)
  (Araba çocuğa neredeyse çarpacaktı/vuracaktı, çocuk saniyelerle kurtuldu.)


* The mafia kills her entire family. Mathilda has a close call since she is out to buy some milk.
  (Mafya onun tüm ailesini öldürür. Mathilda süt almaya gittiği için kıl payı kurtulur.)

* She's had a few close calls in her life.
  (Hayatında bir kaç kere kıl payı kurtulduğu/paçayı son anda yırttığı anlar yaşadı.)

* It sounds like it was a close call.
  (Anlaşılan/öyle görünüyor ki, paçayı zor kurtarmışsınız/kıl payı kurtarmışsınız.)

* I heard you guys had a close call last night.
  (Dün gece kıl payı yırtmışsınız/paçayı zor kurtarmışsınız diye duydum.)

* Sam had several close calls while he was learning to drive with his dad.
  (Sam babasıyla araba sürmeyi öğrenirken bir kaç defa az kalsın kaza yapıyordu/yapacaktı.)
  (Sam babasıyla direksiyon çalışırken bir çok kazayı kıl payı yırttı/atlattı.)


* We managed to get out of the car before it caught fire, but we had a very close call.
  (Arabayı tutuşmadan/yangın sıçramadan dışarı çıkarmayı başardık, ama söyleyeyim kıl payı kurtardık/arabanın tutuşmasına ramak kalmıştı.)

* The business survived, but it was a close call.
  (İşyerini/şirketi kurtardık, ama az kalsın batıyorduk/iflas ediyorduk/kapatıyorduk/batmamıza ramak kalmıştı.)

* Wow, that was a close call! That car nearly hit us.
  (Vaov, kıl payı kurtulduk! Araba az kalsın/neredeyse çarpıyordu bize.)

* I had a close call this morning, - some idiot almost knocked me off my bike.
  (Bu sabah kıl payı kurtuldum, aptalın/geri zekalının teki/biri az kalsın çarpıp beni bisikletimden düşürüyordu.)

* A: Did you see? She almost got hit by that bus.
  (Gördün mü? Az kalsın otobüs ona çarpıyordu.)
  B: That was a close call.
  (Kıl payı kurtardı/yırttı.)

* What a close call I had! I nearly fell off the roof when I was working there.
  (Kıl payı/son anda yırttım valla. Çalışırken az kalsın/az daha/neredeyse çatıdan düşüyordum/düşecektim.)

* I almost got struck by a speeding car. It was a close call.
  (Süratli giden bir araba az kalsın bana çarpıyordu. Kıl payı yırttım/kurtuldum.)

* News headline: A close call for asteroid big enough to flatten London.
  (Haber başlığı/manşeti: Londra'yı dümdüz edecek büyüklükteki bir asteroidden kıl payı yırttık.
  (Londra'yı dümdüz edecek kadar büyük bir asteroidin dünyamıza çarpmasından kıl payı yırttık/asteroid bize çarpmadan teğet/çok çok yakınımızdan geçti.)


* That was a close call, nearly leaving your passport behind.
  (Son anda aklımıza geldi/hatırladık/fark ettik, az kalsın pasaportunu unutuyorduk/almıyorduk.)

* The doctor said he's had a very close call and that he was lucky to be alive.
  (Doktorun dediğine göre kıl payı/son anda kurtulmuş ve yaşaması/canlı kalması şans eseriymiş.)

* We nearly didn't get out of the burning building. It was a pretty close call, let me tell you!
  (Az daha/az kalsın yanan binadan çıkamıyorduk/çıkamayacaktık. Kıl payı kurtulduk, diyeyim bak!)

* What a close call! We almost missed our train!
  (Vay be, ucu ucuna/son anda! Az kalsın/neredeyse/az daha treni kaçırıyorduk/kaçıracaktık/trene yetişemiyorduk/yetişemeyecektik.)

* It's going to be a close call. The vote could go either way.
  (Kafa kafaya geçecek bir seçim olacak. Seçim sonucu her türlü çıkabilir.)

* A: Who came in first?
  (Kim birinci geldi/kazandı?)
  B: I don't know, it was a close call.
  (Bilmiyorum. Yarış/maç vs kafa kafaya gidiyordu.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder