English Expressions & Phrases
(have) a close call/shave
= something bad almost happened
narrow escape, near miss
a narrow escape from danger or trouble
a situation where something very unpleasant or dangerous nearly happened
if a competition or an election is going to be a close call, more than one person has a good chance of winning
= kıl payı, ucu ucuna, son anda
kıl payı kurtulma, paçayı zor kurtarma
zor kurtulmak, kıl payı yırtmak/kurtulmak/atlatmak, paçayı zor kurtarmak
direkten dönmek, ramak kalmak, son anda kurtulmak/yırtmak
(araba vb) silme geçmek
atbaşı, kafa kafaya (yarış, seçim vb.)
* I had a close call yesterday and was almost in an accident.
(Dün kıl payı yırttım, az kalsın/daha/neredeyse kaza geçiriyordum/geçirecektim.)
* What a close call! The car nearly hit him.
(Vay be/anasını kıl payı kurtuldu! Araba neredeyse ona çarpıyordu/çarpacaktı/vuruyordu/vuracaktı.)
* That is close call. The cars nearly collided.
(Kıl payı kurtuldular/atlattılar. Arabalar az kalsın çarpışacaktı/çarpışıyordu.)
* I had a close call this morning when my car almost hit a fence.
(Bu sabah arabam az daha çitlere çarpacaktı ki kıl payı/son anda kurtardım/yırttım.)
* The car just missed the child but it was a very close call.
(Araba çocuğu teğet/silme geçti/az kalsın ezecekti, çocuk tam anlamıyla kıl payı kurtuldu.)
(Araba çocuğa neredeyse çarpacaktı/vuracaktı, çocuk saniyelerle kurtuldu.)
* The mafia kills her entire family. Mathilda has a close call since she is out to buy some milk.
(Mafya onun tüm ailesini öldürür. Mathilda süt almaya gittiği için kıl payı kurtulur.)
* She's had a few close calls in her life.
(Hayatında bir kaç kere kıl payı kurtulduğu/paçayı son anda yırttığı anlar yaşadı.)
* It sounds like it was a close call.
(Anlaşılan/öyle görünüyor ki, paçayı zor kurtarmışsınız/kıl payı kurtarmışsınız.)
* I heard you guys had a close call last night.
(Dün gece kıl payı yırtmışsınız/paçayı zor kurtarmışsınız diye duydum.)
* Sam had several close calls while he was learning to drive with his dad.
(Sam babasıyla araba sürmeyi öğrenirken bir kaç defa az kalsın kaza yapıyordu/yapacaktı.)
(Sam babasıyla direksiyon çalışırken bir çok kazayı kıl payı yırttı/atlattı.)
* We managed to get out of the car before it caught fire, but we had a very close call.
(Arabayı tutuşmadan/yangın sıçramadan dışarı çıkarmayı başardık, ama söyleyeyim kıl payı kurtardık/arabanın tutuşmasına ramak kalmıştı.)
* The business survived, but it was a close call.
(İşyerini/şirketi kurtardık, ama az kalsın batıyorduk/iflas ediyorduk/kapatıyorduk/batmamıza ramak kalmıştı.)
* Wow, that was a close call! That car nearly hit us.
(Vaov, kıl payı kurtulduk! Araba az kalsın/neredeyse çarpıyordu bize.)
* I had a close call this morning, - some idiot almost knocked me off my bike.
(Bu sabah kıl payı kurtuldum, aptalın/geri zekalının teki/biri az kalsın çarpıp beni bisikletimden düşürüyordu.)
* A: Did you see? She almost got hit by that bus.
(Gördün mü? Az kalsın otobüs ona çarpıyordu.)
B: That was a close call.
(Kıl payı kurtardı/yırttı.)
* What a close call I had! I nearly fell off the roof when I was working there.
(Kıl payı/son anda yırttım valla. Çalışırken az kalsın/az daha/neredeyse çatıdan düşüyordum/düşecektim.)
* I almost got struck by a speeding car. It was a close call.
(Süratli giden bir araba az kalsın bana çarpıyordu. Kıl payı yırttım/kurtuldum.)
* News headline: A close call for asteroid big enough to flatten London.
(Haber başlığı/manşeti: Londra'yı dümdüz edecek büyüklükteki bir asteroidden kıl payı yırttık.
(Londra'yı dümdüz edecek kadar büyük bir asteroidin dünyamıza çarpmasından kıl payı yırttık/asteroid bize çarpmadan teğet/çok çok yakınımızdan geçti.)
* That was a close call, nearly leaving your passport behind.
(Son anda aklımıza geldi/hatırladık/fark ettik, az kalsın pasaportunu unutuyorduk/almıyorduk.)
* The doctor said he's had a very close call and that he was lucky to be alive.
(Doktorun dediğine göre kıl payı/son anda kurtulmuş ve yaşaması/canlı kalması şans eseriymiş.)
* We nearly didn't get out of the burning building. It was a pretty close call, let me tell you!
(Az daha/az kalsın yanan binadan çıkamıyorduk/çıkamayacaktık. Kıl payı kurtulduk, diyeyim bak!)
* What a close call! We almost missed our train!
(Vay be, ucu ucuna/son anda! Az kalsın/neredeyse/az daha treni kaçırıyorduk/kaçıracaktık/trene yetişemiyorduk/yetişemeyecektik.)
* It's going to be a close call. The vote could go either way.
(Kafa kafaya geçecek bir seçim olacak. Seçim sonucu her türlü çıkabilir.)
* A: Who came in first?
(Kim birinci geldi/kazandı?)
B: I don't know, it was a close call.
(Bilmiyorum. Yarış/maç vs kafa kafaya gidiyordu.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder