24 Ocak 2015 Cumartesi

İngilizce Deyimler ve İfadeler 65

English Expressions & Phrases


to be out of touch with someone/something

= knowing no news of someone or something
    to not see, speak to, or write to someone any longer
    to no longer have recent knowledge or information about something
    not keeping informed of the developments relating to someone or something
    to no longer communicate with someone
    no longer maintaining contact or communications
    no longer conversant with facts; not aware or realistic
    to not understand something because you lack up-to-date knowledge/information
 
= ile ilişkisi/iletişimi/teması kesilmiş olmak
    ile irtibatı kaybetmek/kesilmek
    gelişmelerden/dünyadan habersiz olmak
    ...dan haberi olmamak/uzak olmak
    ... hakkında bilgisi olmamak
    anlamamak


* I've lost touch with all my cousins. We've been out of touch with each other for years.
  (Kuzenlerimin hepsiyle iletişimimi/irtibatımı kaybettim. Yıllardır birbirimizle irtibatımız yok/görüşemiyoruz.)

* I've been out of touch with Willner for a long time and don't even know where he lives now.
  (Willner ile irtibatımız uzun zamandır yok, şu an nerede yaşadığını/oturduğunu bile bilmiyorum.)

* I've been out of touch with my brother for many years.
  (Kardeşimle uzun yıllardır irtibatımız yok/görüşemiyoruz.)

* We've been out of touch for a couple of years.
  (Birkaç yıldır iletişimimiz/irtibatımız kesik/yok.)

* I don't know if he still lives there. We've been out of touch for some time.
  (Onun hala orada yaşayıp yaşamadığını/oturup oturmadığını/hala orada oturuyor mu oturmuyor mu bilmiyorum. Bir süredir irtibatımızı kaybettik/haberleşemiyoruz/görüşemiyoruz.)

* I had been out of touch with my old friend for a long time when she called.
  (Aradığı sırada/esnada eski dostumla uzun süredir iletişimim yoktu.)
  (Aradığında eski dostumla uzun bir süreden sonra iletişimim/irtibatım olmuş oldu/temas kurmuş oldum.)


* To be frank with you, I’ve been out of touch with most of my old friends. Only one or two still keep me posted about what they are doing.
  (Sana açık konuşayım/doğrusunu söylemem gerekirse, eski arkadaşlarımın çoğuyla iletişimimi kaybettim. Sadece bir yada ikisinin hala neler yaptığından haberim oluyor.)

* I couldn't go back into mechanics because I've been out of touch for too long.
  (Tamirciliğe geri dönemem/tekrar başlayamam, çünkü çok uzun zamandır tamircilikten uzak kaldım/tamirciliğin dışında kaldım.)

* If they really believe this then they must be completely out of touch.
  (Buna gerçekten inanıyorlarsa/inanmışlarsa, demek ki olaydan/durumdan tamamen bihaberler/olay/durum hakkında bir bok bildikleri yok.)

* Washington politicians are out of touch with the American people.
  (Washington'daki politikacılar Amerikan halkından uzaklar/halkının düşüncelerinden/isteklerinden bihaberler/halkını anlamıyorlar.)

* That speech showed he's out of touch with his constituency.
  (Konuşması şunu gösterdi ki, seçmeninden uzak/seçmenini anlamıyor/seçmeninin isteklerini/düşüncelerini bilmiyor/istek düşüncelerinden habersiz.)

* The politicians arrogant speech just shows that he's out of touch with the voters.
  (Siyasilerin kendini beğenmiş konuşmaları sadece seçmenlerden uzak/seçmenlerle iletişimlerinin kopuk olduğunu gösterir/ortaya koyar.)

* Did his answer strike you as out of touch with reality?
  (Cevabı/verdiği cevap sende onun gerçeklerden uzak biri olduğu fikrini uyandırdı mı?)

* The report shows that the committee is out of touch with recent developments in space technology.
  (Rapor şunu gösteriyor ki/ortaya koyuyor ki, komitenin uzay teknolojiyle ilgili son gelişmelerden bir haberleri yok.)

* He seems out of touch with recent economic thinking.
  (Son ekonomik düşüncelerden/görüşlerden habersizmiş gibi duruyor/görünüyor.)

* Some people are wholly out of touch with the topical subjects of the day.
  (Bazı insanların/insanların bazılarının ne yazık ki gündemden haberleri yok.)

* I am completely out of touch with what's going on in the world.
  (Dünyada olup bitenler hakkında/dünyadaki gelişmelerden hiçbir haberim/bilgim yok.)

* Unfortunately, the people making the decisions are out of touch with the real world.
  (Ne yazık ki insanlar gerçek dünyadan/dünya gerçeklerinden uzak/habersiz kararlar alıyor.)

* I'm out of touch with modern medicine.
  (Modern tıbba uzağım/modern tıp alanındaki gelişmelerden haberim yok.)

* I've been out of the country for nearly a year, so I'm out of touch with everything here.
  (Yaklaşık bir yıldır yurt dışındaydım, bu yüzden buradaki gelişmelerden bihaberim/burada olup bitenlerden/yaşananlardan/gelişmelerden bir haberim yok.)

* I'm out of touch with the latest political developments.
  (Son siyasi gelişmelerden/olaylardan bir haberim yok/son siyasi olaylar hakkında bir bilgim yok.)

* He is woefully out of touch with public opinion.
  (Ne yazık ki kamuoyu hakkında bir bilgisi yok/kamuoyundan uzak/kamuoyunu anlamıyor/kamuoyunun isteklerini/ne düşündüğünü bilmiyor.)

* He is out of touch with the younger generation.
  (Genç nesile uzak biri/genç nesli anlamayan biri.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder