30 Mayıs 2015 Cumartesi

ARABAYLA GÜNEYDOĞU ANADOLU TURU-2

2. Gün (-K.Maraş-Halfeti-Şanlıurfa)
15 Mayıs Cuma 2015

Saat sabah 4'e çeyrek kala "koğuş kalk" diye bağırıyorum.
Konki ve Ömer zorluk çıkarmıyor sağ olsunlar.
Sabah namazını odamızda kılıp ayrılıyoruz otelden.
Maraş tam bir paça çorbası diyarı... Adım başı paça çorbası salonu...
Ömer'le iştahla içiyoruz. Konki ısrarımıza rağmen paça içmiyor, ezo gelin çorbası içiyor.

Narlı üzerinden otabana girip Gaziantep'i teğet geçerek Birecik çıkışından otabandan ayrılıyoruz. Halfeti'ye vardığımızda saat 06:30 civarı oluyor.

Halfeti Urfa'nın bir ilçesi ama Antep'e daha yakın ve halkın Antep merkezle bağlantısı daha fazla.
Halfeti ilçesinin yüzde 80'i Birecik Barajının yapımı ve evlerin su altında kalmasıyla birlikte, 15 km uzaklıkta kurulan yeni yerleşim merkezine taşınmış.
Fırat Nehri'nin altında kalan taş mimarisiyle "Saklı cennet ve "Kayıp kent" olarak da anılıyor.
Cittaslow (sakin şehir) ünvanına sahip… Askerimizi İzmir'e teslim ederken diğer sakin şehir Seferihisar'ı da ziyaret etmiştik. 

Halfeti siyah gülleri ile ünlü. 
Abdullah Öcalan, Müslüm Gürses ve Melih Gökçek’in memleketi Halfeti…

Halfeti'de mutlaka yapılması gereken şey tekne gezisi... Tekne gezisi  ile Birecik Baraj suları altında kalan Savaşan Köyü görülebilir.. Köyün bir kısmı suyun üstünde, bir kısmı da altında…
Arabamızı park alanına bırakıp hemen küçük bir tekneye atlıyoruz. Size tavsiyem hafta sonu gelmemeye çalışın. Çok kalabalık oluyor, tekneler tıkış tıkış... Tekne sahipleri diğer bekleyenleri alabilmek için gezilerini kısa ve hızlı yapıyorlarmış.
Yani Halfeti sakin bir şehir ve siz de sakin zamanda gelin buraya.
Teknemiz açılıyor. Kız kalesi mağarası, Rum Kale ve Savaşan Köyünü ziyaret ederek tekrar Eski Birecik'e dönüyoruz.
Tekne çok rüzgarlı, yanınızda kapşonlu bir şey bulundurun. Ben teknecinin ceketiyle idare ettim.
Tekneciyle mutlaka güzel pazarlık yapın. Rum Kaleyi güzelce görmek istediğinizi belirtin.
Dönüşte sizi Asma Köprüye yakın yerde bırakırsa, Eski Birecik'i yürüyerek kısa bir sürede gezmiş olursunuz.
Tekneden Eski Birecik

Ucube Otel inşaatı...



mağaralar...

Rum Kale


Meşhur minaresiyle meşhur köy, Savaşan...




Rum Kale
Savaşan köyünde dalış imkanı var. Ama kendi ekipmanınızla gelmeniz lazım. Burada dalış çok heyecanlı olmalı. Minarenin geri kalanını ve su altındaki terk edilen yaşamın izlerini görmek çok heyecan verir mutlaka.
Nefesinizi kesen taş evler, Ermeni ustaların işi... birbirinin önünü kesmiyor evler...
Kız Mağarası… Kralın kızın çobana aşık olur. Kral izin vermez, kızını mağaraya kapatır.
Rum Kale restore ediliyor. Antep Belediyesinin burayla ilgili önemli çalışmaları var. Bir dahaki sefere inşallah Rum Kale'yi yürüyerek gezeceğim. Bu coğrafya 2-3 günü hak ediyor.
Tekne gezisi 1 saat sürüyor. Tekneye binmeyecekseniz gelmeyin buraya. 80 TL ödüyoruz tekneye.
Dönüşte bizi asma köprünün yakınında indiriyor küçük kaptan...


Tahta asma köprü üzerinde yürüyüş.. Halfeti Gerdanı/gap köprüsü adıyla biliniyor… ülkemizin en uzun üç asma köprüsünden biri, 135 m… 
Halfeti Merkez Camii... 2000 yılına kadar faaliyetini sürdüren caminin namazgah dışındaki bölümleri, bu tarihten itibaren Birecik Barajı'nda su tutulmaya başlanması nedeniyle sular altında kalmış.

Saat sabah 10 gibi Halfeti'den ayrılıyoruz. Hedefimiz Atatürk Barajı Seyir Yeri...
Yolu uzatmak istemiyoruz. Bu sebeple köy yollarından gideceğiz. Argıl-Aşağıgöklü üzerinden rotamızı takip ediyoruz. Köy yolu olmasına rağmen fena değil. Bazı kısımlar bozuk. Arada bir yolumuzu şaşırıyoruz. Ama yine de mutluyuz. Urfa'nın turistik olmayan yönlerini, doğal köy yaşamını görüyoruz. 
Olan Cuma namazına oluyor. Cuma namazını kaçırıyoruz. Neyse seferiyiz, öğleyi kılarız biz de.
Baraj seyir yeri, Adıyaman-Urfa yolu üzerinde, Bozova yakınında...
Atatürk Barajı Türkiye’nin en büyük, dünyanın altıncı büyük barajı.. Adıyaman ve Urfa arasında paylaşılıyor…
Önceleri Karababa Barajı olarak anılan baraja, 1981 yılında Atatürk’ün doğumunun 100. yılı olması sebebiyle Atatürk ismi konulmasına karar verilmiş. 1983 yılında inşasına başlanan Atatürk Barajı’nın açılışı 1992 yılında gerçekleşmiş. Yaşı tutanlar bilirler, paramızda altı tane sıfır olduğu zamanlarda 1.000.000 liranın arka yüzünde sürekli görürdük Atatürk Barajı’nı.
Ülkemizin elektriğinin 1/3’ini üretiyor bu baraj.
İşte burada barajı karşıdan görebileceğiniz çok güzel bir seyir terası yapmışlar. Tepeden istediğiniz gibi fotoğraf çekip, çayınızı yudumlayabileceğiniz bir kahvesi de var.
İnşaasında ölen işçiler için anıt yapılmış.




Yola devam... Hedef Şanlıurfa...
Saat 14 civarı Urfa'ya varıyoruz. Doğruca Balıklıgöl yakınına gidip arabamızı park ediyoruz.
Öğleyi kılmamız lazım. Yemek yememiz lazım, Urfa'yı gezmemiz lazım...

Urfa Hz. Lut, Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. Yakup, Hz. Yusuf, Hz. Eyüp, Hz. Şuayb, Hz. Musa, Hz. Elyasa gibi pek çok peygambere ev sahipliği yapmış bir şehir. Bu yüzden Urfa'ya gelecekseniz size tavsiyem, mutlaka başta Hz. İbrahim olmak üzere bu peygamberlerin hayat hikayelerini ve halk arasında anlatılan kıssalarını ve efsanelerini okuyun. Şehirde daha dolu gezmiş olursunuz.
Bunları bilmezseniz, Balıklıgöl, size havuz gözükür.

Direkt adımlarımızı Balıklıgöl'e doğrultuyoruz. Halilurrahman camiinde öğle namazımızı kılıyoruz. Şifalı sudan içiyoruz.
Halilurrahman Cami, Balıklıgöl ve Rıdvaniye Camii enfes bir manzaraya sahip. Ortam çok kalabalık..
solda Rıdvaniye, sağda Halilurrahman Camii



Rıdvaniye Cami Halilurrahman külliyesinin bölümlerinden biri… 1717 yapımı… Halk arasında Zulmiye ismiyle biliniyor.
Rıdvaniye medreseleri… Günümüzde taziye odaları olarak kullanılıyor…
Halilürrahman Camii ve medresesi...Bizans döneminde yapılan Meryem Ana Kilisesi üzerine Eyyubiler tarafından 13. yy'da inşâ edilmiş.
Halk arasında bu camiye Döşeme Camisi veya Hz.İbrahim’in makamından ötürü Makam Camisi ismi de verilmiştir. Şanlıurfa’daki en erken tarihli cami.
Balıklıgöl...Semavi dinler için önemli bir yer… İki göl/havuz var. Büyük olan Halilurrahman gölü, küçük olan ayn Zeliha gölü....
Hz. İbrahim, putlara inanmadığı için kalenin bulunduğu tepeden Nemrut tarafından bugünkü kalenin bulunduğu tepeden ateşe atılır.

Devrin zalim hükümdarı Nemrut ve halkı, puta tapan bir topluluktan oluşur. Nemrut bir gün rüyasında bir erkek çocuğunun tahtını elinden aldığını görür. Rüyasını kahinlere anlattığında kahinler, o yıl doğacak bir erkek çocuğun tahtını yıkacağını söyler. Bunun üzerine Nemrut o yıl doğacak bütün erkek çocukların öldürülmesini emreder. Hz. İbrahim peygambere hamile olan annesi Sare şehirden ayrılır ve İbrahim’i bir mağarada doğurur. Hemen ardından İbrahim’i mağarada bırakıp şehre geri döner. Bir rivayete göre İbrahim bir parmağından su, bir parmağından süt gelerek beslenir. Diğer bir inanışa göre ise dişi bir ceylan gelip onu emzirir. Hz. İbrahim bir yılda 7 yaşında bir çocuk görüntüsü alır ve şehre gelir. İnsanların putlara taptığını gören İbrahim bu durumu hiç kabullenmez ve kendi tanrısını aramaya başlar. Tek tanrı inancını benimseyen İbrahim, halkın törene gittiği bir günde puthaneye gider bütün putları kırar ve baltasını en büyük putun boynuna asarak oradan uzaklaşır. Törenden gelen halk putlarını o halde görünce bu işi zaten inanmayan İbrahim’in yaptığını düşünürler ve hemen yanlarına çağırırlar. O’na putları kırıp kırmadığını sorduklarında ‘Neden bana soruyorsunuz bakın balta en büyük putun boynunda o yapmış olabilir’ diye cevap verir. Ahali arasında bir gülüşme başlar ve ‘Ey İbrahim, o putlar hareket edemiyor nasıl zarar verebilirler’ derler. Bunun üzerine İbrahim onlara ‘hareket edemeyen bir put nasıl faydalı ya da zararlı olabilir’ diye cevap verir. Bu duruma çok hiddetlenen Nemrut İbrahim’in ateşte yakılmasını emreder. Günlerce toplanan odunlar bir araya toplanır ve çok büyük bir ateş yakılır. İbrahim ateşe atılmak üzere iken Cenab-ı Allah ‘Ey ateş! İbrahim’in üzerine serin ve selamet ol!’(Kuran-ı Kerim enbiya suresi)der. İbrahim Peygamber ateş üzerine düşer düşmez, ateşin yerinde berrak bir göl belirir. Yanan odunlar balığa dönüşür. Etraf gül bahçeleri ile dolar. Göle Halil-ür Rahman Gölü (Balıklı göl) denilir. Halk arasında Ayn-Zeliha gölü Nemrud’un kızının İbrahim Peygamber ateşe atıldıktan hemen sonra onunda kendisini attığı yerde oluştuğunu ya da Zeliha'nın gözyaşlarından oluştuğu rivayet edilir.

Balıklar kutsal kabul edildiğinden tutulmuyor ve yenmiyor… Beyaz balığı görenin cennete gideceği rivayet ediliyor…

Bu kocaman gölün suya dönüşmeden önceki ateş halini hazırlamak için Nemrut un sekiz ay dağlardan odun getirttiği rivayet ediliyor. Hatta Nemrut un niyetini hisseden at ve eşeklerin bu odunları taşımamak için durup çiftleştiği ve bu çiftleşmeden katırın meydana geldiği söyleniyor.

Karnımızı doyurmamız lazım. Enfes bir yemek yiyoruz.
Yemeğin ardından ayn Zeliha gölünü ziyaret ediyoruz.

Ardından Hz. İbrahim’in Doğduğu Mağara Ve Mevlid-i Halil Camiini ziyaret ediyoruz. Mağaranın içerisinde bulunan şifalı suyun birçok hastalığı iyileştirdiğine inanılmakta ve zemzem suyundan sonra dünyadaki ikinci kutsal su olarak biliniyor.

Şimdi sırada kale var... Kale Damlacık dağının kuzey eteğinde bulunan tepe üzerinde… Şehirden kalenin, kaleden de şehrin manzarası çok güzel..
şehirden kale

kaleden şehir

Kaleden Urfa panaroması

172 basamaklı merdiveni tırmanıp kaleye çıkılabiliyor. Kaleye giriş 5 TL...
Kalenin Abbasiler döneminde yapıldığı sanılıyor. Kale Urfa'ya hâkim bir tepede olduğu için panoramik bir görüntü sunuyor. Hem dışından yürüyerek çıkabileceğiniz hem de tünelden girip çıkabileceğiniz kalenin tepesine çıktığınız zaman bütün şehri tepeden görebilirsiniz.
Tüneller biz gittiğimizde güvenlik sebebiyle hizmet dışıydı.
25 burçlu kalede en dikkat çeken şey iki taş sütun. Bu sütunların Hazreti İbrahim'in ateşe atılmasında kullanılan mancınığın direkleri olduğuna inanılıyor.


Kaleden aşağıya inip ağaçların altındaki çay bahçelerinde soluklanıyoruz. Burası Urfa'nın serinleme merkezi...
İkindiyi yine Halilurrahman Camiinde kılıp arabamızı alarak Eyüp Peygamber Makamını ziyaret ediyoruz.
Buraya arabayla gidilmeli. Balıklıgöl mevkiine 6 km uzaklıkta…
Eyyub Peygamber Makamı olarak bilinen külliyede Çile Mağarası ve Şifalı Kuyu bulunmakta…




Kıssası: Cenâb-ı Hakk, yöre insanları arasında seçkin bir kulu olan Hz. Eyyûb’u peygamberlikle görevlendirir. O’nu ve ailesini maddi ve manevi bakımdan öylesine zenginleştirir ki, O’na birçok evlât verir, malına, davarlarına bereket girer. Birçok köyü, bu köylerde bereketli toprakları ve sürülerce davarı olur. Böylece bölgenin hatırı sayılır zenginlerinden biri olur.
Cenâb-ı Hakk, O’nu imtihan için, önce malını ve davarlarını, sonra tüm evlâtlarını elinden alır. Varlıklar içerisinden yokluklar içerisine, sefil bir hayata sürüklenir. O ise “Veren Allah, alan Allah” diyerek, isyana, hüzne girmeden haline şükrederek sabreyler. Sarsılmaz bir imanla metanetini kaybetmez, ibadetine devam eder. İhtiyarlık çağında ağır bir hastalığa tutulur. Her tarafı yara bere içinde kalır. Çevresindeki uzak, yakın akrabaları ve son olarak hanımı bulaşıcı bir hastalığa tutulduğuna kani olup, onu bir bir terk ederler. Hiç kimsenin değil de hanımı Rahme’nin kendisini terk etmesine içerlenir ve sağlığına kavuşunca onu yüz değnekle muhakkak cezalandıracağına yemin eder. Hz. Eyyûb’u köyden kovarlar. Hanımı Rahme onu köyün dışında oldukça uzakta bir mağaraya, yani Şanlıurfa Merkez İlçedeki Eyyûb Peygamber Makamı olarak bilinen ve asırlardır ziyaret edilen “Çile Mağarası”na bırakıp köye geri döner.
Hanımı Rahme zaman zaman mağaraya gelip onu ziyaret eder. Beraberinde yiyecekler getirir. Bir müddet kaldıktan sonra onu tekrar yalnızlığına terk eder. Böylesi bir durumda, eşinin yalnız bırakması ve Şeytanın musallat olup kalbine vesvese koymak istemesi bu yüce insanı aslâ sarsmaz.İbadetinden ve zikrinden alıkoymaz. Vücudunun her tarafı yara bere içerisinde olduğundan vücudunu kurt kaplar. O ise yarasını kemiren bu kurtçukları yere düştüklerinde kaldırıp vücuduna koyarak “Buyurun rızkınızı yiyiniz.” deyip büyük bir dayanıklılık ve sabır örneği gösterir. Ne zaman ki kurtlar kalbine sirayet etmeye çalışınca bu Azîz Peygamber Allah’u Teâla’ya iltica ederek: “Allah’ım! Vücudumu hastalıktan zayıflık ve takatsizlik kapladı. Sana zikir ve taâde mecalim kalmadı merhamete muhtaç bir hale geldim. Sana sığındım, bana merhamet et! Sen ise merhametlilerin en müşfikisin ey Rabb’im !” diye dûa eder. Çile Mağarası, tarihî kaynaklarda Eyyûbiye Karyesi” diye geçen yerleşim alanındadır. Cenâb-ı Hakk, sevgili kulu Hz. Eyyûb’un duasını kabul eder. Topuğunu yere vurmasını, çıkacak olan su ile yıkanmasını ve bu soğuk suyu içmesini emr eyler. Hz. Eyyûb emr-i İlâhî’yi yerine getirir ve topuğunu yere vurur, mucizevî soğuk bir su fışkırır.
Hz. Eyyûb bu serin sudan yıkanıp içerek vücudunun hem içini, hem dışını onunla temizler. Böylece hastalıklardan kurtulur. Bu su kaynağı Şehir Merkezindeki Eyyûb Peygamber Makamında “Şifalı Kuyu” olarak bilinen yer.... Su kaynağının üzerine daha sonraları iki adet taştan ayak ve üzerinde bir atkı taşı konulmuş. Kuyunun bulunduğu kayalık alanda kendirin sarkıtılıp çekilmesinden dolayı derin oyuklar oluşmuş. Bu ise yüzyılların kullanımına işaret eder. Suyu soğuk ve temiz olup hiç kurumaz. Tarih buyunca birçok komutan ve kral hastalığı iyileşsin diye bu su ile yıkanmış. Hıristiyanlar ve Müslümanlar tarafından bu su şifalı olarak kabul edilmiş.

Eyüp Peygamber makamı ziyaretimizin ardından otelimize doğru yola çıkıyoruz. Otelimiz şehir merkezinde Ulu Caminin bulunduğu ana cadde üzerinde... Yıldız Sarayı Oteli... Üç kişilik oda için 150 TL ödüyoruz.
Fraansızların şehrin işgalinden kalan izler. Minarelerde ezan okuyan kişileri kurşunlamış Fransızlar...

Ulu Caminin zarif minaresi

Ulu Camii... Şehrin sembolü… Yıldız Meydanı’nda Cami-i Kebir Mahallesinde… Ulu Cami’nin bulunduğu yerde MS.V.yüzyılın başlarında Aziz Stefanos anısına yapılmış bir kilise bulunuyordu. Caminin minaresi olarak kullanılan çan kulesi kiliseye ait.

Akşam namazımızı cadde üzerindeki Yusuf Paşa Camiinde kılıp hemen karşısındaki güzel bir kebapçıda yemeğimizi yiyoruz. Biz ciğer yerken, konki ciğer düşmanı çıkıyor, et şiş yiyor. Üstüne mırra içiyoruz. 3 kişiye iki fincan getiriliyor. Normalde 5 kişiye 2 fincanmış. Elden ele dolaşıyor fincanlar adet üzere. Bir fırtta içiliyor mırra.

solda ben, ortada Ömer ve sağda konkim Kazım

Yemeği eritmek üzere yürüyoruz Urfa'yı... Dönüşte midede yer açılmış oluyor. Tatlı ve dondurma ile bu boşluğu dolduruyoruz. Yine Yusuf Paşa Camiinde yatsıyı kılıp yataklarımıza koşuyoruz.

Sabah erken yine yola çıkacağız. Mardin bizi bekliyor.

Günün özeti:
1- Halfeti-Birecik-Nizip coğrafyası mutlaka 2-3 günlük bir programla gezilmeli..
2- Urfa maneviyatı çok yoğun hissedeceğiniz büyülü bir şehir...

2.gün yol güzergahımız

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder