English Expressions & Phrases
run into someone
= to meet/encounter someone unexpectedly/accidentally
come across, bump into, run across
to meet by chance
= bir kimseyle tesadüfen karşılaşmak
bir kimseye rastlamak, denk gelmek, rast gelmek
* I often run into her at the supermarket.
(Onunla süpermarkette sık sık karşılaşıyorum/karşılaşıyoruz/ona markette sık sık rastlıyorum.)
* I ran into Emma on my way home.
(Eve giderken Emma'yla karşılaştım/Emma'ya rastladım.)
* Guess who I ran into at Taksim today?
(Bil bakalım/tahmin et bugün Taksim’de kime rastladım?)
* I ran into my boss at the cinema.
(Sinemada patronuma rastladım/patronumla karşılaştık/patronumu gördüm.)
* Didn’t we run into each other at the meeting last week?
(Geçen haftaki/geçen hafta toplantıda karşılaşmamış mıydık?)
* I ran into Jerry this morning. He was on his way to the dentist.
(Bu sabah Jerry ile karşılaştım/Jerry'e rastladım. Dişçiye gidiyordu.)
* I ran into an old friend yesterday.
(Dün eski bir arkadaşa rastladım/arkadaşla karşılaştım.)
* We ran into some old friends at the bar.
(Barda bir kaç eski arkadaşa rastladık/arkadaşla karşılaştık.)
* Graham ran into someone he used to know at school the other day.
(Graham geçen gün/geçenlerde/birkaç gün önce okulda önceden/daha önce tanıdığı biriyle karşılaştı/karşılaşmış/birine rastladı/rastlamış.)
* I was hoping I wouldn't run into Tom.
(Tom'la karşılaşmamayı/Tom'a rastlamamayı/Tom'u görmemeyi umuyordum.)
(Umarım/inşallah Tom'a rastlamam/denk gelmem/Tom karşıma çıkmaz diyordum.)
(Umarım/inşallah Tom'u görmem diyordum.)
* I hardly ever run into him.
(Onunla neredeyse/hemen hemen hiç karşılaşmıyorum/karşılaşmıyoruz.)
(Onunla çok nadir/kırk yılda bir karşılaşıyorum/karşılaşıyoruz/ona çok nadir rastlıyorum.)
* I happened to run into Mervyn Johns in the hallway.
(Koridorda Mervyn Johns ile karşılaştım/John'a rastladım.)
* If you run into Mr. Long, don't forget to ask him about how his wife is doing.
(Eğer Bay Long'a rastlarsan/Long'la karşılaşırsan, ona karısının nasıl olduğunu sormayı unutma.)
* The students ran into their history teacher on the bridge yesterday.
(Öğrenciler dün köprüde tarih öğretmenlerine rastladılar/öğretmenleriyle karşılaştılar.)
* Do you know who I run into yesterday? Larry Mason.
(Dün kimle karşılaştım biliyor musun? Larry Mason'la.)
* My mother was always running into people she knew whenever we went out shopping.
(Ne zaman alışverişe çıksak/gitsek/Alışverişe her çıkışımızda/gidişimizde annem hep tanıdığı insanlarla karşılaşıyordu/karşılaşırdı/insanlara rastlıyordu/rastlardı.)
* Jenny! I can't believe I ran into you here.
(Jenny! Burada karşılaştığımıza inanamıyorum.)
* John ran into an old friend from home while traveling in Italy.
(John İtalya'da seyahat ederken memleketten/hemşerisi eski bir arkadaşa rastladı/arkadaşla karşılaştı.)
* Imagine running into you here, of all places!
(Seninle burada karşılaşacağım/sana burada rastlayacağım aklımın ucuna gelmezdi.)
* I ran into an old friend of mine on the train the other day. It was a real surprise. We hadn't seen each other since high school.
(Geçenlerde trende eski bir arkadaşımla karşılaştım/arkadaşıma rastladım. Büyük sürpriz oldu/gerçekten de hiç beklemezdim. Liseden beri birbirimizi görmemiştik.)
* I ran into Fred at the airport. I was arriving from Seoul, and he was on his way to Chicago.
(Havaalanında Fred'le karşılaştım/Fred'e rastladım. Ben Seoul'den dönüyordum, o da Chicago'ya gidiyordu.)
* Sometimes I run into Mary at the bank. We both go on Mondays.
(Bazen/arasıra bankada Mary ile karşılaşıyorum. İkimiz de Pazartesi günleri gidiyoruz/orada oluyoruz.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder