16 Şubat 2015 Pazartesi

İngilizce Ders 32

Eslfast Audio Listening
Waiting for an invitation


Dersimizin listening/dinleme parçasına bu linkten ulaşabilirsiniz.

Metni okumadan önce beş defa dinleyin. Metni kabataslak okuyup konu hakkında fikir sahibi olduktan sonra beş defa daha dinleyin. Metni İngilizce-Türkçe ve Türkçe-İngilizce çift yönlü kelime, sıfat-isim tamlaması ve edat takımlarının manalarını çıkararak okuyun. Cümle tercümelerini yapın. En son beş defa daha dinleyin.


DERSİN ÇÖZÜMÜ



Waiting for an invitation
(davet/çağrılmayı bekleme)

1
A: Hey, did you hear about Jessica's party this weekend?
(Hey, Jessica'nın bu haftasonu partisini duydun mu/partisinden haberin var mı?)
B: Yeah, but I'm still waiting for my invitation.
(Evet -duydum/haberim var- ama hala davet bekliyorum/henüz çağrılmadım/davet edilmedim.)
A: Oh really? She gave me mine earlier today.
(Öyle mi/gerçekten mi/ciddi misin? Benimkini/benim davetiyemi bu sabah verdi/iletti/beni bu sabah davet etti.)
B: Well, she'll probably just give me my invitation later on today.
(Muhtemelen beni bugün gün sonuna/akşama doğru/ilerleyen saatlerde davet edecektir/eder.)
A: Yeah, so are you planning on going?
(Gitmeyi düşünüyor musun/gidecek misin?)
B: I think so. It sounds like it's going to be a lot of fun.
(Gitmeyi düşünüyorum. Çok eğlenceli geçecek/olacak gibi duruyor/gözüküyor.)
A: It really does, I can't wait.
(Gerçekten de öyle olur/olacak, sabırsızlanıyorum/sabırsızlıkla/dört gözle bekliyorum.)
B: What time does the party start?
(Parti kaçta başlıyor?)
A: It starts at 8 o'clock.
(Saat sekizde başlıyor.)
B: Oh, well, how many people has she given invites to so far?
(Şu ana kadar kaç kişiyi davet etmiş?)
A: I'm not sure, but I don't think she's given out that many.
(Tam bilmiyorum, ama o kadar çok kimseye söylediğini/kimseyi çağırdığını sanmam/sanmıyorum.)
B: Well, hopefully she'll give me my invite later on today.
(İnşallah bugün ilerleyen saatlerde beni davet eder.)

2
A: Have you heard about Jessica's party on Saturday?
(Jessica'nın Cumartesi günkü partisini duydun mu/partisinden haberin var mı?)
B: I've heard about it, but I'm still waiting for my invitation.
(Duydum/haberim var, ama hala davet bekliyorum/henüz çağrılmadım/davet edilmedim.)
A: Really? I got mine from her this morning.
(Öyle mi/gerçekten mi? Beni bu sabah davet etti.)
B: I'm guessing that she's going to give me my invite today or tomorrow.
(Tahmin ediyorum ki/sanırım/muhtemelen beni bugün ya da yarın davet edecek/eder.)
A: You're probably right, do you intend on going to the party?
(Belki de/muhtemelen/büyük ihtimalle haklısın, partiye gitmeyi düşünüyor musun/gidecek misin?)
B: I want to. I heard it's going to be really fun.
(İstiyorum. Çok eğlenceli olacağını/geçeceğini duydum.)
A: I know, it does sound pretty awesome.
(Aynen/bence de, kulağa müthiş geliyor/çok harika olacak/geçecek gibi gözüküyor.)
B: Well, when does the party start?
(Parti ne zaman/saat kaçta başlıyor?)
A: It's supposed to start at about eight.
(Saat sekizde başlaması bekleniyor.)
B: How many invitations has she given out?
(Kaç kişiye söylemiş/kaç kişiyi davet etmiş?)
A: I really don't know, but I don't think she gave out that many yet.
(Gerçekten bilmiyorum, ama henüz o kadar çok kimseye söylediğini/kimseyi davet ettiğini sanmam/sanmıyorum.)
B: I really want to go, so I hope that she gives me my invite soon.
(Gitmeyi çok istiyorum, bu yüzden umarım/inşallah kısa zamanda beni davet eder.)

3
A: Has anyone told you about Jessica's party coming up?
(Kimse sana Jessica'nın yaklaşan partisiyle ilgili bir şeyler söyledi mi?)
B: I was told about it already. I'm just waiting for my invitation.
(Bana daha önce bahsetmişlerdi/söylemişlerdi/Haberim var/duydum. Davet edilmeyi/çağrılmayı bekliyorum sadece.)
A: Is that right? I already got my invitation from her earlier.
(Öyle mi/doğru mu? Beni daha önce/önceden davet etti.)
B: I believe that she will give me the invitation today.
(Bugün beni davet edeceğine inanıyorum/edeceğini düşünüyorum.)
A: Are you even going to go?
(Gidecek misin?)
B: Yeah, it sounds like it's going to be the best party of the year.
(Evet, yılın en iyi partisi olacağa benziyor.)
A: Exactly, it seems like it's going to be loads of fun.
(Aynen/bence de, çok eğlenceli geçecekmiş/olacakmış gibi gözüküyor/öyle görünüyor ki/geliyor ki, çok eğlenceli olacak/geçecek.)
B: When exactly does the party start?
(Parti tam olarak kaçta/ne zaman başlıyor?)
A: The invitation says it starts at 8:00 p.m.
(Davetiyede saat sekizde başlayacağı yazıyor/Davetiyeye göre saat sekizde başlıyor.)
B: Has she given out a lot of invitations yet?
(Çok davetiye dağıtmış mı/çok kimseyi çağırmış mı/davet etmiş mi?)
A: I have no idea, she hasn't given out many though.
(Hiç bilmiyorum, gerçi çok kimseye söylemedi/söylememiştir/kimseyi davet etmemiştir.)
B: I'm planning on going, but I really need her to give me my invitation.
(Gitmeyi düşünüyorum, ama gerçekten de beni davet etmesi lazım.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder