18 Şubat 2015 Çarşamba

İngilizce Deyimler ve İfadeler 79

English Expressions & Phrases


in case (something happens)

= because something might happen
    because of a possibility of something happening, being needed, etc.

= eğer diye, ne olur ne olmaz diye
    lazım olur/gerekir diye
    ... ihtimaline karşı, ..ya önlem olarak
    olur da/bakarsın/belli mi olur diye



* I always carry my jack in the car in case I have a flat tyre.
  (Ne olur ne olmaz/bakarsın/belli mi olur tekerim patlar diye krikomu daima/her zaman arabada taşırım.)

* Don't come near to the bulldog in case it bites.
  (Isırma ihtimaline karşı/bakarsın/belli olmaz ısırır, bulldog köpeğine yaklaşma.)

* You'd better make a cake, too, in case the children drop in for the weekend.
  (Kek de/bir de kek yapsan iyi olur/edersin, bakarsın hafta sonu çocuklar uğrarlar/ziyaretimize gelirler.)

* My mom is cooking plenty of food in case some guests come for dinner.
  (Annem akşam yemeğine belki bir kaç misafir gelebilir diye yemeği fazla fazla yapıyor.)

* You should go early in case there is a traffic jam on the road.
  (Yolda trafik sıkışıklığı ihtimaline karşı erken çıksan iyi olur/edersin.)

* They will come with you in case you have problems.
  (Ne olur ne olmaz sorun yaşayabilirsin diye seninle gelecekler/sana eşlik edecekler.)

* I always put some money aside in case I need it urgently.
  (Acil ihtiyaç duyabilirim/ihtiyacım olabilir diye genellikle kenara biraz para koyarım.)

* I got his address in case I should have oportunity to visit him.
  (Bakarsın onu ziyaret etme fırsatım olur diye adresini aldım.)

* I will cook now in case he comes home early.
  (Bakarsın/olur da eve erken gelir diye yemeği şimdi/hemen yapacağım/pişireceğim.)

* I took a book with me during the journey in case I got bored.
  (Bakarsın/olur da sıkılırım/belki sıkılabilirim diye/canımın sıkılması ihtimaline karşı yolculukta yanıma bir kitap aldım.)

* I will go to my mother's tomorrow in case she needs help for my brother's wedding preparations.
  (Kardeşimin düğün hazırlıkları için yardıma ihtiyaç duyabilir/ihtiyacı olabilir diye yarın annemlere gideceğim.)

* In case I can need something, I took the phone number of Turkish Consulate in Germany before going there.
  (Bir şeye ihtiyacım olabilir/ihtiyaç duyabilirim diye, gitmeden önce Almanya'daki Türk Konsolosluğunun numarasını aldım/öğrendim.)

* We are going to ensure the shipment in case the goods get damaged in transit.
  (Malların taşınırken/taşımada zarar görmesi ihtimaline karşı nakliyatı/sevkiyatı/yüklenen malı sigortalatacağız.)

* I have taken my dictionary in case I can need it.
  (İhtiyacım/lazım olabilir/gerekebilir diye sözlüğümü aldım/getirdim.)

* I telephone home everyday just before I leave the office in case my wife wants something.
  (Karım belki bir şeyler isteyebilir/bakarsın bir şeyler ister diye her gün ofisten hemen çıkmadan/ayrılmadan önce evi ararım/eve telefon ederim/açarım.)

* I will take something to eat in case I get hungry during the journey.
  (Yolculukta/yolda acıkırsam diye/ne olur ne olmaz acıkırım diye yanına yemek için/yiyecek bir şeyler alacağım.)

* I have bought an extra ticket for you in case you decide to come with us.
  (Olur da bizimle gelmeye karar verirsin diye senin için fazladan bir bilet aldım.)

* I’m not spending my whole money which I earned in case I need it.
  (İhtiyacım olabilir/ihtiyaç duyabilirim diye kazandığım bütün paramı/paramın hepsini harcamıyorum.)

* I always keep candles in the house in case there is a power cut.
  (Olur da/bakarsın/belli mi olur elektrikler kesilir diye evde her zaman mum bulundururum.)
  (Elektrik kesilmesi ihtimaline karşı evde her zaman mum bulundururum.)


* Take a map with you in case you get lost.
  (Kaybolma ihtimaline karşı yanına bir harita al.)
  (Ne olur ne olmaz/bakarsın/belli mi olur kaybolursun, yanına bir harita al.)


* I sent him a second letter in case he hadn't received the first one.
  (Bakarsın/belki ilk yolladığım mektup ulaşmamıştır diye ona ikinci bir mektup yolladım/gönderdim.)
  (İlk yolladığım mektubun ulaşmamış olabileceği ihtimaline karşı ona ikinci bir mektup yolladım/gönderdim.)


* I drive my car slowly in case I make an accident when the road gets wet.
  (Yol/yollar ıslak olduğunda, kaza yapabilirim diye arabamı yavaş kullanırım/sürerim.)

* I had a glass of water by my bed in case I got thirsty.
  (Susarsam/belki susarım/susayabilirim diye yatağımın yanına bir bardak su almıştım/koymuştum.)

* I'll buy some more wine in case this bottle is not enough.
  (Bakarsın bu şişe yeterli olmaz/yetmez diye biraz daha şarap alacağım.)

* I will close the window in case the rain could come in.
  (Yağmurun içeriye girme ihtimaline karşı/yağmur içeri girerse diye pencereyi kapatacağım.)

* I took some cash in case they didn't accept credit cards.
  (Kredi kartını kabul etmezlerse diye biraz/bir miktar nakit para aldım.)

* The party is going to be outdoors, so we'll need to organize somewhere as a backup in case it rains.
  (Parti dışarıda/açık havada olacak, bu nedenle yağmur yağma ihtimaline karşı/yağabilir diye alternatif bir yer ayarlamamız lazım.)

* I locked the door in case someone tried to get in.
  (Birisinin içeriye girme ihtimaline karşı/birisi içeri girmeye çalışırsa/kalkarsa diye kapıyı kilitledim.)

* A: Do you think it will rain?
  (Sence/ne dersin yağmur yağacak mı/yağar mı?)
  B: Maybe. I'll bring an umbrella in case it rains.
  (Belki/kesin bir şey diyemem. Bir şemsiye alayım/getireyim, ne olur ne olmaz yağmur yağar/belli mi olur yağmur yağar/bakarsın yağmur yağar.)

* A: Don't forget to buy eggs.
  (Yumurta almayı unutma.)
  B: I'd better write it down in case I forget.
  (İyisi mi/en iyisi ben onu yazayım/not alayım, ne olur ne olmaz unuturum munuturum.)

* A: Why are you putting a smoke alarm on the wall?
  (Duvara niye duman alarmı/detektörü koyuyorsun?)
  B: In case there's a fire.
  (Yangın ihtimaline karşı/ne olur ne olmaz yangın mangın çıkar diye.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder