23 Ekim 2014 Perşembe

Şarkı Şarkı Şakır Şakır İngilizce 16

Learning English With Songs

Luka  / Suzanne Vega


My name is Luka
(benim adım Luka)
I live on the second floor
(ikinci katta oturuyorum)
I live upstairs from you
(senin üst katında/üstünde oturuyorum/senin üst komşunum)
Yes I think you've seen me before
(evet sanırım daha önce beni görmüştün/karşılaşmıştık)

If you hear something late at night
(eğer gece geç vakitte/saatlerde birşeyler/bazı sesler duyarsan/işitirsen)
Some kind of trouble, some kind of fight
(sorunu andıran, kavgayı andıran birşeyler/soruna/kavgaya benzer sesler)
Just don't ask me what it was
(bana o/o sesler neydi/o sesler de neyin nesiydi diye sorma)
Just don't ask me what it was
Just don't ask me what it was

I think it's because I'm clumsy
(sanırım sebebi benim sakar/kırdı döktü biri olmam)
(sakarlığımdan kırıp döktüklerimin sesi onlar)
I try not to talk too loud
(çok yüksek sesle konuşmamaya/bağırmamaya çalışırım/dikkat ederim)
Maybe it's because I'm crazy
(biraz çılgın/deli dolu biriyimdir de)
I try not to act too proud
(çok gururlu olmamaya çalışırım/dikkat ederim)

They only hit until you cry
(ağlayıncaya kadar dövüyorlar/vuruyorlar sadece)
After that you don't ask why
(ondan/dayak yedikten sonra da nedenini/beni niye dövdünüz diye sormazsın)
You just don't argue anymore
(tartışmayı uzatmazsın/kapatırsın konuyu/meseleyi)
You just don't argue anymore
You just don't argue anymore

Yes I think I'm okay
(evet sanırım iyiyim/birşeyim yok)
I walked into the door again
(yine kapıya çarptım)
Well, if you ask that's what I'll say
(sorarsan diyeceğim bu)
And it's not your business anyway
(zaten ne olduğu seni de ilgilendirmez/alakadar etmez)
I guess I'd like to be alone
(beni rahat bırak/yalnız kalmak istiyorum)
With nothing broken, nothing thrown
(kırığım da yok çıkığım da yok)
Just don't ask me how I am
(bana nasıl olduğumu/halimi sorma)
Just don't ask me how I am
Just don't ask me how I am

My name is Luka
....

------- ---

* to walk (right) into
= çarpmak, bindirmek, toslamak
- Fred walked right into the edge of the door and broke his nose.
  (Fred kapının kenarına çarpıp burnunu kırdı.)
- Sam walked into Liz and frightened her.
  (Sam Liz'e toslayıp onu ürküttü/korkuttu.)
- It always funny watching someone walk into a glass door.
  (Cam kapıya çarpan birini izlemek hep/her zaman eğlenceli/komik oluyor/olur.) 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder