English Expressions & Phrases
down-to-earth
= sensible, humble, unpretentious
practical; realistic; pragmatic
= havalarda olmayan, kendi halinde, mütevazı, gösterişsiz, gösterişi sevmeyen, yapmacıksız, basit ve doğal
gerçekçi, mantıklı, sağduyulu, aklı başında
uygulanabilir, pratik
* He's very down-to-earth despite his fame.
(Şöhretine/ünlü olmasına rağmen son derece mütevazi/alçak gönüllü biri.)
* a down-to-earth approach to life
(hayata gerçekçi bir yaklaşım)
* down–to–earth traveling tips
(pratik/kullanışlı/işinize yarayacak seyahat önerileri)
* down-to-earth advice
(mantıklı tavsiye/öneri/fikir)
* a down-to-earth view of marriage
(evliliğe mantıklı/gerçekçi bir bakış açısı)
* I like him. He's a down-to-earth kind of guy.
(Onu severim. Kendi halinde/mütevazı/alçak gönüllü/gösterişi sevmeyen birisidir.)
* I really hope this new acting job doesn't get to Susan's head. She's always been so down to earth.
(Umarım bu yeni oyunculuk işi Susan'ı şımartmaz/değiştirmez. Her zaman mütevazı biri olmuştur.)
* I like Brad Pitt very much. He seems like a very normal, friendly, down-to-earth guy-not like other movie stars!
(Brad Pitt'i çok seviyorum. Çok normal -herhangi biri gibi-, arkadaş canlısı ve havalarda olmayan/mütevazı biri gibi duruyor. Diğer film yıldızlarına benzemiyor.)
* This down-to-earth Seiko is often just the one I want.
(Bu gösterişsiz/sade Seiko, tam da benim istediğim bir saat.)
* Just call me Bill says Prince William who is very down to earth.
(Son derece alçak gönüllü/mütevazı biri olan Prens William "bana sadece Bill deyin/diye hitap edin" diyor.)
* She's the most down-to-earth person I've met.
(Karşılaştığım/tanıştığım en gerçekçi/mantıklı/aklı başında/sağduyulu insan.)
* Needless to say, they are very down-to-earth people.
(Söylemeye/fazla söze/söylemeye bile gerek yok/zaten aşikar/bilinen bir şey, son derece mütevazi insanlar.)
* She's a down-to-earth sort of woman with no pretensions.
(O gösterişe merakı olmayan/gösterişi sevmeyen mütevazı biridir.)
* Marilyn's a very down-to-earth person: she'll be a great asset in the coming crisis.
(Marilyn son derece mantıklı/pratik bir kişi, yaklaşan krizde kıymeti/değeri daha da anlaşılacak.)
* In contrast to her husband she's a very down-to-earth sort of person who manages to control his wild ideas.
(O kocasının aksine/tersine, kocasının çılgın fikirlerini dizginleyen son derece mantıklı/aklı başında bir insan.)
***
down-to-earth deyimiyle ilgili aşağıdaki linklerden yararlanabilirsiniz.
youtube
idioms4you.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder