Learning English With Songs
London / Roger Hodgson
I wish I was in London
(Londra'da olmayı dilerdim/isterdim/keşke Londra'da olsaydım/Londra'da olmak vardı)
Walkin' in the rain
(yağmurda yürümek)
I wish I was in London
I really miss the rain
(yağmurunu çok özledim)
Whoa-oh, oh-oh,
Just take me home again
(beni bir kere daha yuvama/memleketime/vatanıma götürün)
I wish I was in England
(İngiltere'de olmayı isterdim)
I really miss the Queen
(Kraliçe'yi çok özledim)
I wish I was in England
I really miss the Queen
Whoa-oh, oh-oh,
Oh, but is she missing me?
(ama o beni özlüyor mu?)
What happened to the Empire?
(İmparatorluğa ne oldu?)
There's nothing in the bank
(birlik içinde hiçbir ülke kalmamış)
(banka bomboş/bankada birşey kalmamış)
They gave away the Empire
(İmparatolruğu elden çıkardılar/dağıttılar/İmparatorluğa yol verdiler)
Without a word of thanks
(teşekkür bile etmeden)
Whoa-oh, oh-oh,
Let's blame it on the Yanks
(Hadi bunun için Amerikalıları suçlayalım/suçu Amerikalılara atalım)
(Oh, so sorry boy)
(çok üzgünüm genç/delikanlı)
So give me rule Britannia
(öyleyse bana Rule Britannia marşını çalın/dinletin)
Britannia rules the waves
(Britanya dalgalara hükmeder...)
I live in California
(California'da yaşıyorum)
But it's really not the same
(Fakat bu hiç de aynı şey değil)
(California'da yaşamak vatanımda yaşamanın yerini hiç tutmuyor)
Whoa-oh, oh-oh
So take me home again
(o yüzden beni bir kere daha memleketime/vatanıma götürün)
Whoa-oh, oh-oh
Please take me home again
(lütfen beni bir kere daha memleketime/vatanıma götürün)
Whoa-oh, oh-oh
Oh, so take me home again,
'gain, 'gain, 'gain, 'gain
(bir kere daha, bir kere daha...))
---------
* to blame something on someone
= suçu ...nın üzerine atmak, birşey için ...yı suçlamak, kabahati ...ya yüklemek
- Don't you blame this on me.
(Bunun suçunu bana atma/bunun için beni suçlama)
- Blame it on me.
(Suçu bana/benim üzerime at.)
- I blamed it all on someone else.
(Suçu tamamen başkasının üzerine attım.)
- You can't blame all your problems on your family.
(Bütün sorunlarında suçu/kabahati ailenin üzerine atamazsın) (Senin hiç mi suçun/kabahatin yok!)
- Police are blaming the accident on dangerous driving.
(Polis kazada kabahati tehlikeli araç kullanmaya yüklüyor.)
(Polis kazaya tehlikeli araç kullanmanın sebep olduğunu/yol açtığını söylüyor.)
(Londra'da olmayı dilerdim/isterdim/keşke Londra'da olsaydım/Londra'da olmak vardı)
Walkin' in the rain
(yağmurda yürümek)
I wish I was in London
I really miss the rain
(yağmurunu çok özledim)
Whoa-oh, oh-oh,
Just take me home again
(beni bir kere daha yuvama/memleketime/vatanıma götürün)
I wish I was in England
(İngiltere'de olmayı isterdim)
I really miss the Queen
(Kraliçe'yi çok özledim)
I wish I was in England
I really miss the Queen
Whoa-oh, oh-oh,
Oh, but is she missing me?
(ama o beni özlüyor mu?)
What happened to the Empire?
(İmparatorluğa ne oldu?)
There's nothing in the bank
(birlik içinde hiçbir ülke kalmamış)
(banka bomboş/bankada birşey kalmamış)
They gave away the Empire
(İmparatolruğu elden çıkardılar/dağıttılar/İmparatorluğa yol verdiler)
Without a word of thanks
(teşekkür bile etmeden)
Whoa-oh, oh-oh,
Let's blame it on the Yanks
(Hadi bunun için Amerikalıları suçlayalım/suçu Amerikalılara atalım)
(Oh, so sorry boy)
(çok üzgünüm genç/delikanlı)
So give me rule Britannia
(öyleyse bana Rule Britannia marşını çalın/dinletin)
Britannia rules the waves
(Britanya dalgalara hükmeder...)
I live in California
(California'da yaşıyorum)
But it's really not the same
(Fakat bu hiç de aynı şey değil)
(California'da yaşamak vatanımda yaşamanın yerini hiç tutmuyor)
Whoa-oh, oh-oh
So take me home again
(o yüzden beni bir kere daha memleketime/vatanıma götürün)
Whoa-oh, oh-oh
Please take me home again
(lütfen beni bir kere daha memleketime/vatanıma götürün)
Whoa-oh, oh-oh
Oh, so take me home again,
'gain, 'gain, 'gain, 'gain
(bir kere daha, bir kere daha...))
---------
* to blame something on someone
= suçu ...nın üzerine atmak, birşey için ...yı suçlamak, kabahati ...ya yüklemek
- Don't you blame this on me.
(Bunun suçunu bana atma/bunun için beni suçlama)
- Blame it on me.
(Suçu bana/benim üzerime at.)
- I blamed it all on someone else.
(Suçu tamamen başkasının üzerine attım.)
- You can't blame all your problems on your family.
(Bütün sorunlarında suçu/kabahati ailenin üzerine atamazsın) (Senin hiç mi suçun/kabahatin yok!)
- Police are blaming the accident on dangerous driving.
(Polis kazada kabahati tehlikeli araç kullanmaya yüklüyor.)
(Polis kazaya tehlikeli araç kullanmanın sebep olduğunu/yol açtığını söylüyor.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder