16 Ekim 2014 Perşembe

Şarkı Şarkı Şakır Şakır İngilizce 12

Learning English With Songs
Let Her Go / Passenger



Well you only need the light when it's burning low
(ışığa sadece güneş ışığının düşük olduğu zamanlarda/güneş ışığı düşükse ihtiyaç duyarsın)
Only miss the sun when it starts to snow
(güneşi yalnızca kar yağmaya başladığında özlersin/ararsın)
Only know you love her when you let her go
(onu sevdiğini yalnızca onu bıraktığında/onun gitmesine/ayrılmasına izin verdiğinde/razı olduğunda/ayrıldığınızda anlarsın)

Only know you've been high when you're feeling low
(Kibirli biri olduğunu/kibirle hareket ettiğini ancak mutsuz olduğunda anlarsın)
Only hate the road when you’re missin' home
(Yoldan ancak evi özlediğinde/evin yolunu gözlediğinde nefret edersin/yola sadece ev hasreti çektiğinde kızgınlık duyarsın)
Only know you love her when you let her go
(onu sevdiğini yalnızca onu bıraktığında/onun gitmesine/ayrılmasına izin verdiğinde/razı olduğunda/ayrıldığınızda anlarsın)
And you let her go
(ve gitmesine izin verirsin/onu bırakırsın/ondan ayrılırsın)

Staring at the bottom of your glass
(kadehinin dibine/dibi gelmiş kadehine/içki bardağına bakarak)
Hoping one day you'll make a dream last
(ileride bir gün bitmeyecek bir rüyayı ümit edersin/bitmeyecek bir rüyanın arzusunu duyarsın.)
But dreams come slow and they go so fast
(fakat rüyalar hemen görünmezler ama hemencecik biterler/son bulurlar.)

You see her when you close your eyes
(gözlerini yumduğunda/kapadığında onu görürsün)
Maybe one day you'll understand why
(belki günün birinde/bir gün sebebini anlarsın)
Everything you touch surely dies
(dokunduğun her şeyin/neye dokunduysan mutlaka ölmesinin/son bulmasının/bitmesinin)

But you only need the light when it's burning low
...

Only know you've been high when you're feeling low
...

Staring at the ceiling in the dark
(karanlıkta tavana bakıp durursun)
Same old empty feeling in your heart
(kalbinde o bilindik boşluk duygusu/hissi)
'Cause love comes slow and it goes so fast
(aşkı zor bulup kolay kaybetmekten kaynaklanan)

Well you see her when you fall asleep
(uyuyakaldığında onu görürsün)
But never to touch and never to keep
(ama ona hiç dokunamaz, onu hiç tutamazsın)
'Cause you loved her too much
(çünkü onu çok sevmişsindir)
And you dived too deep
(ve çok fazla derinlere dalmışsındır/kendini bu aşka çok fazla kaptırmışsındır)

Well you only need the light when it's burning low
...

Only know you've been high when you're feeling low
...

And you let her go (oh, oh, ooh, oh no)
And you let her go (oh, oh, ooh, oh no)
Will you let her go?
(gitmesine izin mi vereceksin/onu bırakacak mısın/ondan ayrılacak mısın?)

'Cause you only need the light when it's burning low
....

------- ----

* to let someone go
= gitmesine izin vermek/razı olmak/rıza göstermek/karşı çıkmamak/direnmemek, bırakmak, salmak, salıvermek, serbest bırakmak
- We had a deal.I show you the gas and you let me go.
  (Anlaşma yapmıştık. Sana benzincinin yerini gösterince sen de beni bırakacaktın/benim gitmeme izin verecektin.)
- The police had to let her go because of insufficient evidence.
  (Polis delil yetersizliğinden dolayı onu salmak/serbest bırakmak zorunda kaldı.)


* to feel low
= morali bozuk olmak, kötü/mutsuz hissetmek, mutsuz/keyifsiz/neşesiz olmak
- Why do I feel low after masturbating?
  (Masturbasyon yaptıktan sonra neden mutsuz/keyifsiz hissediyorum/mutsuz/keyifsiz olmamın sebebi ne?)


* to make something last
= birşeyin bitmemesini/son bulmamasını/sürmesini/devam etmesini sağlamak
- the old man was making his pint last all day.
  (Yaşlı adam gün boyunca bardağını/kadehini hiç boş bırakmıyordu/durmadan içki içiyordu.)
- Eating a good diet can make your life last.
  (Sağlıklı beslenme ömrünün uzamasını sağlayabilir.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder