English Expressions & Phrases
Against the clock & against time
= to work very fast because you know you only have a limited period of time to do something;
under pressure of time;
in a great hurry to get something done before a particular time;
in a time-restricted manner, to meet a deadline, hurriedly, timed;
In a great hurry, as fast as possible;
= zamana karşı
work/race against the clock (zamana karşı çalışmak/yarışmak)
* We worked against the clock all day to get that report done by five.
(Bütün gün bu/o raporu (saat) beşe kadar bitirelim diye/bitirmek için zamana karşı çalıştık.)
* A: Mom, will you have time to help me with my homework today?
(Anne, bugün ödevime yardım edecek/etmeye zamanın/vaktin var mı?)
B: Sorry, I won't. I'll be working against the clock to finish my presentation.
(Üzgünüm, vaktim yok. Sunumumu bitirmek için zamana karşı çalışıyor olacağım/çalışacağım.)
* Scientists were working against the clock to collect specimens before the volcano erupted again.
(Bilimadamları yanardağ tekrar patlamadan/harekete geçmeden önce numune parçaları toplamak için zamana karşı çalışıyorlardı.)
* My day constantly feels like a race against the clock.
(Günüm hep zamana karşı bir yarışa benziyor.)
(Günüm sürekli/hep zamana karşı bir yarış içerisinde geçiyor.)
* They were working against time to stay on schedule.
(Programdan sapmamak için zamana karşı çalışıyorlardı.)
* In a race against the clock, they rushed the accident victim to the hospital.
(Zamana karşı bir yarış içerisinde kazazedeyi apar topar hastaneye götürdüler.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder