English Expressions & Phrases
be bored out of one's mind (skull/brain/gourd/tree)
= to be very/extremely bored;
bored stiff; bored to death
= çok sıkılmak, sıkıntıdan patlamak/çatlamak
* I've absolutely nothing to do and I'm bored out of my mind.
(Yapacak hiçbir şeyim/işim yok, çok sıkıldım.)
* I did nothing last night. I was bored out of my mind, so I sat on the sofa all night.
(Dün gece hiçbir şey yapmadım. Sıkıntıdan patladım, öylece bütün gece kanepede oturdum.)
* You live in that apartment on your own? You must be bored out of your mind living there.
(O dairede tek başınıza mı yaşıyorsunuz? Orada yaşamaktan çok sıkılıyor olmalısınız.)
* I'm bored out of my mind. I think I'll go for a walk around the city.
(Sıkıntıdan patlayacağım. Şöyle bir şehri dolaşmayı düşünüyorum/dolaşmaya niyetim var.)
* The little boy was bored out of his mind and wanted to go home.
(Küçük çocuk çok sıkılmıştı ve eve gitmek istiyordu.
* Mark's English lessons are so boring. I'm always bored out of mind during his class.
(Mark'ın İngilizce dersleri çok sıkıcı oluyor/geçiyor. Onun derslerinde her zaman çok sıkılıyorum.)
* When will this lesson end? I'm bored out of mind here.
(Bu ders ne zaman bitecek? Burada sıkıntıdan patlayacağım/patladım.)
* I was bored out of my mind when I went to Jeny's party.
(Jeny'nin partisinde çok sıkıldım/sıkıntıdan patladım.)
* No no, keep talking. I always look bored out of my mind.
(Hayır hayır konuşmaya devam et. Ben her zaman böyle çok sıkılmış görünürüm/görünüyorum/duruyorum.)
* Martin tells me he's bored out of his mind. He needs something to do.
(Martin bana çok sıkıldığından bahsediyor. Yapacak/uğraşacak/meşgul olacak birşeylere ihtiyacı var.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder