15 Ağustos 2015 Cumartesi

İngilizce Deyimler ve İfadeler 139

bang for the/one's buck

= worth of one's money or effort
    value for the money spent; excitement for the money spent; a favorable cost-to-benefit ratio
    if something provides more bang for the buck, it means it has more value for the money spent
    the leverage provided by an investment

= paranın/emeğinin/zahmetinin karşılığı/sonucu
    verdiğin/harcadığın paraya/zamana/zahmete değmek
    belli bir paranın karşılığında alınabileceğin en iyisi, verilen paraya en iyisini almak
    harcanılan paranın karşılığı, paranın meydana getirdiği etki
    yatırım getirisi, yatırımın geri dönüşümü
    uygun maliyetli, daha hesaplı/ekonomik



* I think we should use online ads instead of TV commercials. They give more bang for the buck.
  (Bence TV yerine internete reklam vermeliyiz. Verdiğin paraya daha çok değiyor/paranın karşılığını daha çok alıyorsun.)
  (TV'ye reklam vereceğimize internete reklam versek daha iyi olur bence. Fiyat performans/memnuniyet bakımından internete reklam vermek çok daha iyi.)

* Newspaper advertising works well for us because we get the best bang for the buck.
  (En uygun maliyetli olduğu için/En iyi fiyat performansa sahip olduğu için/Geri dönüşümü güzel olduğu için gazete reklamının/ilanının bize iyi faydası/katkısı oluyor.)

* She wants the most bang for her buck.
  (Parasının karşılığını en iyi şekilde almak/görmek istiyor.)
  (Parasıyla alabileceğinin en iyisini almak istiyor.)

* You can get a lot of bang for your buck at this store.
  (Bu mağazada verdiğiniz paranın karşılığını fazlasıyla geri alırsınız.)
  (Bu mağazada çok uygun fiyatlara alışveriş yapabilirsiniz.)

* If you buy in bulk, you get more bang for your buck.
  (Açık/ambalajsız/kutusuz/şişesiz ürünler satın alırsan/Alışverişini toptan yaparsan, çok daha ekonomik olur/uygun fiyata almış olursun.)

* You might get "a lot of bang for your buck" by reserving seats early and saving hundreds of dollars.
  (Yerinizi/koltuğunuzu önceden ayırtarak/rezervasyon yaptırarak biletinizi en iyi/uygun fiyata alıp yüzlerce dolarınız size kalabilir/yüzlerce dolar tasarruf edebilirsiniz.)

* How much bang for the buck did you really think you would get from a twelve-year-old car—at any price?
  (Fiyatı ne olursa olsun 12 yaşında/yıllık bir arabayı alarak gerçekten ne kadar kâr etmeyi düşündün/bekliyordun?)

* This is a great little red wine that gives you plenty of bang for the buck.
  (Bu, paranızın karşılığını fazlasıyla alabileceğiniz/fiyatı çok uygun/ekonomik harika küçük kırmızı bir şaraptır.)

* Get the combo platter - you get better bang for your buck!
  (Size hepsinden karışık bir tabak getireyim/Karışık tabak alın, fiyatı daha uyguna gelir.)

* We offer free child care, so people get more bang for their buck when they join our health club.
  (Ücretsiz çocuk bakım hizmeti sunuyoruz, böylece insanlar sağlık/spor/fitness kulübümüze geldiklerinde ekonomik olarak çok daha kazançlı çıkmış oluyorlar.)

* For most users, these new computers provide more bang for the buck.
  (Çoğu kullanıcıya göre, bu yeni bilgisayarlar fiyat performans bakımından daha iyiler.)

* You get more bang for your buck at garage sales. They're fun!
  (Garaj/İkinci el satışlarında çok uyguna/ekonomik alışveriş yapılıyor. Garaj satışları çok eğlenceli oluyor/geçiyor.)

* Buying a condominium is better than renting for years and years; more bang for the buck.
  (Bir daire almak senelerce kiralamaktan daha iyi/mantıklı, çok daha ekonomik/maliyeti çok daha uyguna geliyor.)

* We were able to get a big bang for our buck when we advertised on the Internet.
  (İnternete reklam verdiğimizde reklama verdiğimiz para bize fazlasıyla dönebiliyordu.)
  (İnternete verdiğimiz reklam sayesinde o reklama harcadığımız paranın daha fazlasını kazanabiliyorduk.)

* We always get the largest packages of dog food—more bang for the buck.
  (Her zaman en büyük boy köpek maması paketinden alıyoruz, daha hesaplı/ekonomik oluyor.)

* Even though Mariko's trip to London was expensive, she felt that she got some bang for her buck as she had many good experiences!
  (Her ne kadar Mariko'nun Londra seyahati/gezisi pahalıya patladıysa da/tuzlu olduysa da, o harcadığı paranın yaşadığı bir çok güzel şeye fazlasıyla değdiğini düşünüyordu.)

* They’re very careful when they spend money, and they’re going to insist on getting the most bang for their buck.
  (Para harcarken çok dikkatlidirler, paralarıyla en iyisini almak için kılı kırk yararlar.)

* This restaurant offers people the most bang for the buck.
  (Burası en uygun maliyetli/fiyatı en uygun restoran.)
  (Bu restoranda aynı fiyata/parayla diğer restoranlarda yediğinizden daha fazla yiyebilirsiniz.)

* He claims that the new stadium offers taxpayers too little bang for the buck.
  (Vergi verenlerin parasıyla inşa edilen stadyumun harcanan bu paraya değmediğini söylüyor/iddia ediyor/değmediği görüşünü dile getiriyor.)

* A: I heard you bought a new HDTV.
  (Yeni bir HDTV aldığını duydum.)
  B: Yeah I did!
  (Evet, aldım.)
  A: How much was it?
  (Ne kadara/Kaç paraya aldın?)
  B: I got it for $799.99. It was 50% off!
  (799.99 dolara aldım. Yüzde 50 indirim vardı/indirimliydi.)
  A: Wow! You got a lot of bang for your buck!
  (Vay, baya uyguna/ucuza almışsın.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder