12 Ağustos 2015 Çarşamba

İngilizce Deyimler ve İfadeler 135

in/into the red

= losing money, in debt
    into debt or an unprofitable financial condition
    If a company is in the red, it means it is operating with debt.
    If you or your bank account are in the red, you owe money to the bank.

= borçlu olmak, borca girmek, borç içinde olmak
    zarar etmek, zararda olmak, para kaybetmek
    (parasal durum vb) kırmızıda/kritik



* Our company ended the year in the red with a debt of $5,000,000.
  (Firmamız bu yılı beş milyon dolar borçla/zararla kapadı/geride bıraktı.)

* The figures are going to be in the red this year.
  (Rakamlar bu yılı zararla/ekside kapatacağımızı söylüyor.)

* The worldwide recession has caused many companies to be in the red.
  (Küresel ekonomik durgunluk birçok firmanın zarar etmesine yol açtı/neden oldu.)

* I've paid off most of my credit card bills - but I'm still in the red.
  (Kredi kartı borcumun çoğunu/büyük kısmını ödedim, ama yine de/hala borcum kaldı/var/borçluyum.)

* Joshua can't keep track of funds, so half the time his company is in the red.
  (Joshua paranın kaydını tutamıyor/muhasebeyi beceremiyor, bu yüzden yılın yarısı şirketi/firması zarar ediyor.)

* The newspaper strike put many businesses in the red.
  (Gazete grevi birçok işletmeyi zarara soktu/işletmeye para kaybettirdi.)

* Of course, the best way to deal with debt is never to get into the red in the first place.
  (Elbetteki borçlarla mücadele etmenin/borçların üstesinden gelmenin/borçları halletmenin en iyi yolu asla/hiçbir zaman evvela/en başta/öncelikli olarak borç almak/borçlanmak değildir.)

* James is horrible at selling things. If everyone were like him we'd be in the red in no time.
  (James'in satış yapma becerisi/yeteneği berbat/çok kötü. Eğer herkes onun gibi olsaydı, bir iki günde/çok az bir sürede zarar ederdik/mali durumumuz kritik seviyeye gelirdi.)

* Tourism is down and many hotels are operating in the red.
  (Turizm çökmüş durumda ve otellerin çoğu zararına faaliyet gösteriyor.)

* Because the airline had to give everyone their money back after the delays, they now say they're operating in the red.
  (Uçuşların ertelenmesinden sonra tüm yolculara paralarının iade edilmesinden dolayı, havayolları firması şu anda zarar ettiklerini/zararına çalıştıklarını açıkladı.)

* Towards the end of the month however, Joe tends to slip into the red by up to £300.
  (Ne olursa olsun/Öyle ya da böyle/Bir şekilde ay sonuna doğru/ay sonu geldiğinde, Joe hep/genellikle/çoğu zaman 300 Pound/Sterlin ekside olur.)

* There was a gloomy mood in the upper halls of management when the news came that after all of our efforts we were still in the red.
  (O kadar çabamızdan sonra/çabamıza rağmen hala zararda olduğumuz/finansal durumumuzun kritik olduğu haberi geldiğinde üst kattaki yönetim koridorlarında karamsar/sıkıntılı bir hava vardı.)

* The phone company found itself about $1.8 billion in the red.
  (Telefon şirketi kendisini yaklaşık 1.8 milyar dolarlık bir borcun içinde buldu.)

* State government has been operating in the red for five straight years.
  (Eyalet hükumeti aralıksız/peş peşe/arkaya beş yıldır/yıldan beri borçlu bir şekilde yönetimini/idaresini sürdürüyor.)

* The business has been operating in the red for the last 2 years, hopefully sales will pick up so employees don't have to worry.
  (İşletme iki yıldır zararda/zarar ediyor, inşallah satışlar durumu toparlar da/düzeltir de işçilerin/personelin endişelenmelerine/korkulu rüya görmelerine gerek kalmaz.)

* What with all those car repairs, we're going to be in the red this month.
  (Bütün bu araba tamiratlarını/onarımlarını düşünecek olursak/hesaba katarsak, bu ay zarar edeceğiz/zararda olacağız.)
  (Tüm bu araba tamiratlarından dolayı bu ay zarardayız.)

* Lucy was using creative accounting for months to hide from the stakeholders the fact that ABC, Ltd. was in the red.
  (Lucy, hissedarlardan ABC Ltd. firmasının zararda olduğunu gizlemek/örtmek için aylardır muhasebeyi alışıldık olmayan tarzda tutuyor.)
  (Lucy, ABC Ltd. firmasının zarar ettiğini/zararda olduğunu hissedarların anlamaması için aylardır muhasebeyi yenilikçi usullerle tutuyor.)

* You should quit your job my friend because the company you work is in the red. I think it will go bankrupt soon.
  (Dostum işinden ayrılman iyi olur/ayrılsan iyi edersin, çünkü çalıştığın firma zarar ediyor/borç içinde. Bence yakında iflas edecek/eder.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder