3 Ağustos 2015 Pazartesi

İngilizce Deyimler ve İfadeler 126

No hard feelings.

= no anger or resentment, no problem,
    to make an agreement with someone not to be angry, Are we cool?
    I won't stay angry; I am not angry;
    I haven't taken offense; All is forgiven

= darılmadım, gücenmedim, alınmadım
    dargın değiliz, bir kırgınlığım/dargınlığım yok
    darılmak yok ama; alınmaca gücenmece yok, küsmek yok
    kızmadın ya? küs değiliz değil mi? bana kırgın değilsin değil mi?



* A: I'm really sorry. I shouldn't have said that; I feel terrible.
  (Çok özür diliyorum senden. Öyle dememeliydim/öyle konuşmamam gerekiyordu; kendimi berbat hissediyorum.)
  B: That's OK. No hard feelings.
  (Sorun/önemli değil. Bir kırgınlığım yok sana.)

* The nervous boyfriend hoped his girlfriend had no hard feelings after he forgot her birthday. Unfortunately, she was quite mad.
  (Endişeli/tedirgin çocuk, doğumgününü hatırlamadığı/unuttuğu/es geçtiği kız arkadaşının kendisine kızgın olmamasını ummuştu. Ne yazık ki kız çok kızgındı/öfkeliydi.)

* I hope there are no hard feelings about excluding your group.
  (Grubunuzu almadığım/kabul etmediğim için umarım gücenmemişsinizdir.)

* A: I'm sorry I broke our date last night.
  (Dün geceki randevumuza gelemediğim için özür dilerim.)
  B: That's OK; no hard feelings.
  (Sorun değil, darılmadım sana/bir kırgınlığım yok sana.)

* So, we're still friends, right? No hard feelings?
  (Yani hala dostuz/aramız iyi; değil mi? Dargın değilsin değil mi bana?)

* It just didn't work out. No hard feelings.
  (İşe yaramadı işte. Dargın/kızgın değilim.)

* Brad said after the game that he had no hard feelings toward Sean.
  (Brad maçın ardından Sean'a karşı bir kırgınlığının olmadığını söyledi.)

* A: I hope you don't have any hard feelings.
  (Umarım bana darılmamışsındır/bir dargınlığın yoktur.)
  B: No, I have no hard feelings.
  (Hayır, sana bir dargınlığım yok.)

* Son: Mom, dad, I have some bad news. I had a party when you were away and someone broke your piano.
  (Anneciğim babacığım, size kötü haberlerim/bir haberim var. Siz yokken bir parti verdim ve biri piyanoyu kırdı.)
  Mom: No hard feelings, son. We didn’t like that piano anyways.
  (Önemli/sorun değil/Sana kızmadık evlat/oğlum. O piyanoyu zaten sevmiyorduk/O piyano zaten hoşumuza gitmiyordu.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder