9 Haziran 2015 Salı

Videolarla Pratik İngilizce-13

Which buses stop near my house?



A: Hi, Claire.
  (Merhaba Claire.)
   It’s a beautiful day, isn’t it?
  (Ne güzel bir gün, değil mi?)
B: It’s not beautiful. It’s terrible!
  (Güzel bir gün değil. Berbat bir gün.)
A: What’s wrong?
  (Ne oldu/neyin var?)
B: Someone ran into my car.
  (Biri arabama çarptı/arabama çarptılar.)
   I can’t drive it for two weeks!
  (İki hafta boyunca arabasızım/arabasız kaldım.)
A: That is terrible.
  (Kötü olmuş/işin zor.)
B: I know. How am I going to get to school?
  (Aynen/bence de. Okula nasıl gideceğim ben?
C: You could ride your bike.
  (Bisikletine binebilirsin/bisikletinle gidebilirsin.)
B: I can’t do that!
  (Yapamam/olmaz!)
   If I ride my bike, my hair will look terrible!
  (Bisikletime binersen/bisikletimle gidersem, saçlarım çok kötü görünür.)
D: You could ride the bus.
  (Otobüse binebilirsin/otobüsle gidebilirsin.)
B: The bus?
  (Otobüs mü?)
D: Sure, why not? It’s very convenient.
  (Evet, neden olmasın? Çok pratiktir.)
B: Do you ride the bus?
  (Sen otobüse biniyor musun?)
D: Sometimes. There’s a bus stop near my house.
  (Arada bir/bazen. Evimin yakınında/evime yakın bir otobüs durağı var.)
B: Maybe there’s a bus stop near my house.
  (Belki benim evimin yakınında da bir otobüs durağı vardır.)
A: Well, it needs to be the right bus stop.
  (O durağın da uygun/doğru otobüs durağı olması gerekiyor/lazım.)
   Which bus do you need to ride to school?
  (Okula gitmek için hangi otobüse binmen gerekiyor?)
  (Okula hangi otobüs gidiyor?)
B: I don’t know.
  (Bilmiyorum/bilmem.)
D: Amber, you ride the bus sometimes.
  (Amber, sen arada bir/ara sıra otobüse biniyorsun.)
   Which buses stop near the University of South Florida?
  (Güney Florida Üniversitesi'nin yakınından hangi otobüs geçiyor?)
C: I dont know all the bus trips.
  (Bütün otobüs hatlarını/güzergahlarını bilmiyorum.)
   But I think Bus 27 goes there.
  (Ama sanırım/galiba/zannedersem 27 nolu otobüs oraya gidiyor/oradan geçiyor.)
B: That bus stops near my house?
  (O otobüs evimin yakınından/yakınlarından geçiyor mu?)
C: I don't know. You live on Beach Street, right?
  (Bilmem/bilmiyorum. Beach Caddesi'nde oturuyordun, değil mi?)
B: Right.
  (Evet.)
A: Why don't you look at the bus routes through the computer?
  (Neden bilgisayardan otobüs güzergahlarına/hatlarına bakmıyorsunuz?)
  (Bilgisayardan otobüs güzergahlarına/hatlarına baksanıza!)
D: Good idea!
  (iyi fikir!)
   Buses 27, 36, 52 and 99 stop near the University of South Florida.
  (27, 36, 52 ve 99 nolu otobüsler Güney Florida Üniversitesi'nin yakınından geçiyor.
B: Do any of these stop near Beach Street?
  (Bunlardan/bu otobüslerden biri/herhangi biri Beach Caddesi'nden geçiyor mu?)
D: Let's see... no, they don't.
  (Bakayım/bakıyorum... hayır, geçmiyor.)
C: Then you'll have to transfer.
  (Öyleyse aktarma yapmak zorundasın/yapacaksın.)
D: Buses 11 and 87 stop on Beach Street.
  (11 ve 87 nolu otobüsler Beach Caddesi'nden geçiyor.)
C: Then you'll have to take one of those first.
  (O halde önce bunlardan/bu otobüslerden birine binmen gerekiyor/bineceksin.)
   Hey! Bus 11 and Bus 52 both stop on Market Street.
  (Hey/Bak! 11 ve 52 nolu otobüsler Market Caddesi'nden geçiyor.)
B: OK, so I'll take Bus 11 to Market Street.
  (Pekala/tamam, yani/öyleyse 11 nolu otobüse binip/otobüsle Market Caddesi'ne gideceğim/gidiyorum.)
   Then I'll transfer to Bus 52.
  (Ardından/sonra da 52 nolu otobüsle aktarma yapacağım/yapıyorum.)
   It will take me to school.
  (O otobüs beni okula ulaştıracak/Onunla okula varıyorum.)
C: Right.
  (Doğru/evet.)
B: That sounds easy.
  (Kulağa kolay geliyor/kolaymış/zor değilmiş.)
   How much is the fare?
  (Bilet ücreti ne kadar?)
C: $1.30.
  (1 dolar 30 sent.)
D: Or you can buy a pass.
  (Ya da paso alabilirsin.)
   I have one that lets me ride 20 times.
  (Bende var, 20 defa binebiliyorum/binebiliyorsun/binilebiliyor.)
B: How much was it?
  (Kaça/ne kadara aldın/kaç para/ne kadar verdin?)
D: $26.
  (26 dolara/dolar)
B: I could buy that.
  (Onu/paso alabilirim.)(Evet, paso olabilir-mantıklı vs..)
   But I hope I don't have to ride the bus 20 times.
  (Ama umarım/inşallah otobüse 20 defa binmek zorunda kalmam/binmem gerekmez.)

D: Hi, Claire! How was riding the bus?
  (Selam/merhaba Claire! Otobüs yolculuğun nasıldı/nasıl geçti?)
B: It was easy.
  (Kolay geçti/zorlanmadım.)
   Catching the bus and transferring was no problem.
  (Otobüse binmede/yetişmede ve aktarma yapmada sorun çıkmadı/yaşamadım.)
D: How long did it take to get to school?
  (Okula gitmen/varman ne kadar sürdü/ne kadar zamanda okula gittin/vardın?)
B: It only took 30 minutes.
  (Sadece/topu topu 30 dakika sürdü.)
   When I drive, it sometimes takes longer than that!
  (Arabamla giderken bazen bundan daha fazla sürüyor.)
D: So will you ride the bus all the time, now?
  (Eee, artık her zaman mı/sürekli mi otobüse bineceksin?)
B: Yes, I will! For the next two weeks.
  (Evet, otobüse bineceğim. Önümüzdeki iki hafta boyunca/süresince.)

------- ----------
* to run into
= to hit someone or something by accident while you are driving
  to collide with, to crash into
= (arabayla vb) çarpmak, vurmak, toslamak, bindirmek
- The bus went out of control and ran into a line of people.
  (Otobüs kontrolünü kaybederek/kontrolden çıkıp kuyruktaki/sırada bekleyen insanlara/sıraya/kuyruğa girmiş insanlara çarptı.)
- A truck ran into me at the lights this morning.
  (Bu sabah ışıklarda bir kamyon bana/benim arabama çarptı/vurdu.)
- Her car ran into a tree.
  (Arabasıyla ağaca çarptı/tosladı/bindirdi.)
- I ran into the telephone pole.
  (Arabamla telefon kulübesine/kabinine çarptım/bindirdim.)
- He skidded and ran into a tree.
  (Arabası kayıp ağaca çarptı/vurdu/tosladı.)
- Two cars ran into each other this morning.
  (Bu sabah iki araba birbiriyle çarpıştı.)

* could
= offer/suggestion
= teklif/öneri sunarken kullanılır.
- We could go for a drink after work tomorrow, if you like.
  (İstersen yarın işten sonra birşeyler içmeye/iki tek atmaya gidebiliriz.)
- You could see a movie or go out to dinner.
  (Sinemaya ya da yemek yemeye gidebilirsiniz.)
  (Sinemaya ya da dışarıda yemek yemeye gitmeye ne dersin-iz?)
- You could spend your vacation in Hawaii.
  (Tatile Hawaii'ye gidebilirsin/gitsene.)
- I could carry that for you.
  (Senin/sizin için onu taşıyabilirim.)
- We could take a taxi.
  (Taksiye binebiliriz/taksi tutabiliriz.)

* Why don't ...?
= offer/suggestion
= öneri/teklif sunarken kullanılır.
- Why don’t we study at the café?
  (Neden kafede/kafeye gidip ders çalışmıyoruz?)
  (Hadi kafede/kafeye gidip ders çalışalım.)
- I made a pie. Here, why don't you have a slice?
  (Çörek yaptım. Buyur, bir dilim alsana/almaz mısın?)
- Why don't you take an aspirin?
  (Bir aspirin/ağrı kesici alsana/içsene.)
- Why dont you go about getting a visa first to go abroad?
  (Neden yurt dışına gitmek için işe vize almakla başlamıyorsun?)
  (Yurt dışına gitmek için işe vize almakla başlasana.)
- Why dont you go to a movie or something?
  (Neden sinemaya falan gitmiyorsun?/Sinemaya falan gitsene!)
- Why don't we go to the movies tonight?
  (Neden bu akşam sinemaya gitmiyoruz?)
  (Bu akşam sinemaya gidelim mi?/Hadi bu akşam sinemaya gidelim.)
- Why don't you consult a lawyer?
  (Neden bir avukata danışmıyorsunuz?/Bir avukata danışsanıza!)
- Why don't you hire Tom to do the job?
  (İşi yapması için neden Tom'u işe almıyorsun?/Tom'u işe alıp işi ona versene!)
- Why don't you tell her directly?
  (Neden direkt/doğrudan ona söylemiyorsun?/Direkt ona söylesene!)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder