even though
= in spite of the fact that; although
= rağmen, ..sına rağmen, ..e karşın
..dığı halde
her ne kadar ...sa da, ...sa da, ...sa bile, ...sa dahi
* Even though the doctor doesn't let him play football, he is playing./He is playing football even though the doctor doesn't let him.
(Doktor izin vermemesine rağmen/vermediği halde/vermese de futbol oynuyor.)
* Even though he apologized, I'm still furious.
(Her ne kadar özür dilemiş olsa da/Özür dilemesine rağmen hala/yine de öfkeliyim/öfkem/kızgınlığım geçmedi.)
* Even though the posted speed limit was 55 miles per hour, Tom was driving much faster.
(Belirtilen hız limiti saatte 55 mil olmasına rağmen Tom çok daha hızlı sürüyordu.)
* Even though you're tired, you have to keep going.
(Yorgun olsan da devam etmelisin/bırakmamalısın.)
* Even though I had two hours to spare for shopping, I couldn’t find the suit I wanted.
(Alışverişe ayırdığım iki saatim olmasına rağmen/ iki saat dolaştığım/baktığım halde, istediğim takım elbiseyi bulamadım.)
* Even though he's my neighbour, I don't know him very well.
(Komşum olmasına rağmen onu çok iyi tanımıyorum.)
(Her ne kadar komşum olsa da, onu çok iyi tanımıyorum.)
* Even though we didn't study, we passed the exam.
(Çalışmamamıza rağmen/çalışmadığımız halde/her ne kadar çalışmasak da sınavı geçtik.)
* Cesar Chavez asked that strikers remain non-violent even though farm owners and their supporters sometimes used violence.
(Cezar Chavez, çiftlik sahipleri ve onların destekçileri/taraftarları bazen şiddet kullansalar bile greve katılanlardan şiddete başvurmamalarını/şiddetten kaçınmalarını istedi.)
* Even though his mother told him to get ready for dinner, Tom continued playing his game.
(Annesi ona akşam yemeği için hazırlanmasını söylemesine rağmen Tom oyununu oynamaya devam etti/oynamayı sürdürdü.)
* Even though lead was widely known to be dangerous, by the early years of the 20th century, it could be found in all manners of consumer products.
(Kurşunun tehlikeli/zararlı olduğu yaygın bir şekilde bilindiği halde/bilinmesine rağmen/bilinse de, 20. yüzyılın başına kadar her tür/çeşit tüketim maddesinde bulunuyordu/mevcuttu.)
* Tom opened the window even though his mother told him not to.
(Annesi açmamasını söylemesine rağmen/söylediği halde/söylese de Tom pencereyi açtı.)
* He bought the car even though it was expensive.
(Her ne kadar pahalı olsa da/Pahalı olmasına rağmen arabayı satın aldı.)
* I ate the steak even though it was undercooked.
(Az pişmiş/pişirilmiş olmasına rağmen/olsa da bifteği yedim.)
* I've kept my weight down even though many of my friends have gained weight as they've grown older.
(Arkadaşlarımın çoğu yaşlanırken kilo almalarına rağmen ben kilomun artmasını engelledim/kilomu kontrol altında tuttum.)
* Even though he left school at 16, he still managed to become a successful businessman.
(Okulu 16 yaşında bırakmış olmasına rağmen/Her ne kadar okulu 16 yaşında bırakmış olsa da, yine de başarılı bir iş adamı olmayı başardı.)
* Even though it's against company policy, Tom and Mary kiss and hug every time they meet.
(Şirket kurallarına ters/aykırı olmasına rağmen/olsa da/olduğu halde, Tom ve Mary her karşılaşmada öpüşür ve birbirlerine sarılırlardı.)
* He's still like a little child even though he's 24 now.
(24 yaşında olmasına rağmen/her ne kadar 24 yaşında olsa da hala çocuk gibi.)
* Even though we disagree on many things, there are some things we agree on.
(Bir çok konuda aynı fikirde olmasak da/fikirlerimiz uyuşmasa da görüş birliğine vardığımız/aynı fikirde olduğumuz/üzerinde anlaştığımız bazı konular/meseleler var.)
(Bir çok şeyde/konuda ihtilafa düşmemize rağmen anlaştığımız bazı şeyler var.)
* Even though he's a child, he can understand her story.
(Her ne kadar çocuk olsa da/bile/olmasına rağmen, onun hikayesini/başından geçenleri/yaşadıklarını anlayabilir.)
* Your article was good even though there were a few grammatical problems.
(Her ne kadar bir kaç dil bilgisi hatası olsa da makalen/yazın iyiydi/başarılıydı.)
* Even though the United States is a developed country, it still has some very poor people.
(Gelişmiş bir ülke olsa bile/da/olmasına rağmen/olduğu halde ABD'de hala/yine de çok sayıda aşırı yoksul insan var/bulunuyor/yaşıyor.)
* I was tempted to go swimming even though the lifeguard was not yet on duty.
(Cankurtaran henüz/daha görev başında olmamasına rağmen/olmadığı halde yüzmek istedim/canım yüzmek istedi/yüzme istediğine kapıldım/bende yüzme isteği uyandı.)
* Even though I didn’t know anybody at the party, I had a nice time.
(Partide kimseyi tanımamama rağmen/tanımasam da iyi vakit geçirdim/iyi eğlendim.)
* Even though my friend was a vegetarian, I didn't tell him that the soup had some meat in it.
(Arkadaşım vejetaryen olmasına rağmen/olsa da, çorbada biraz et olduğunu ona söylemedim.)
* He managed to escape even though four men tried to catch him.
(Dört kişinin onu yakalamaya/tutmaya çalışmasına rağmen kaçmayı/kurtulmayı başardı.)
* Even though there were many cookies on the dish, I only ate three.
(Tabakta bir sürü kurabiye olmasına rağmen/olduğu halde/olsa da, sadece üç tane yedim.)
* Hiromi decided to risk bungee-jumping even though he was scared.
(Hiromi her ne kadar korksa da, bungee-jumpingi göze almaya/denemeye karar verdi.)
* They sleep in separate bedrooms even though they're married.
(Evli olmalarına rağmen/oldukları halde ayrı yatak odalarında uyuyorlar/birlikte yatmıyorlar.)
* She listens to him even though no one else does.
(Başka hiç kimse onu dinlemese bile/Onu başka dinleyen biri olmasa bile o onu dinler.)
* Even though he was tired and hungry, Uncle Ben still refused to break for dinner until he'd finished the job.
(Yorgun ve aç olmasına rağmen/olsa da, Ben Amca işi bitirene kadar/bitirmeden yemek için ara vermesine izin vermedi/vermesini kabul etmedi.)
* Even though Tom still had tears in his eyes, he began to smile.
(Gözlerinde hala yaş olmasına rağmen/olduğu halde/olsa da Tom gülmeye/gülümsemeye başladı.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder