have a word with someone
= to speak/discuss with someone briefly in private
to talk to someone quickly
(often when you're not happy about something)
= (biriyle biraz/uzun sürmeyecek şekilde başbaşa/özel olarak)
laflamak/konuşmak/sohbet etmek
iki laf etmek/iki çift laflamak
(özellikle hoşnutsuz olduğumuz bir konu hakkında konuşacağımız zaman)
* Can/Could/May I have a word with you?
(Biraz konuşabilir miyiz/Seninle biraz konuşabilir miyim?)
(Biraz/bir iki dakika zamanın var mı/bir iki dakikanı alabilir miyim?)
* I'll have a word with him and see if he'll help.
(Onunla konuşacağım/Ona anlatacağım, bakalım yardım edecek mi/yardım edip etmeyeceğini göreceğiz/anlarız.)
* Have a word with Pat and see what she thinks.
(Pat'le konuş, bak bakalım ne düşünüyor/düşüncesi neymiş.)
(Pat'le konuş/Pat'e anlat ve onun düşüncesini öğren.)
* Mary, I need to have a word with you.
(Mary, biraz konuşmamız lazım/seninle biraz konuşmam lazım.)
* I must have a word with Bill about the repairs.
(Yaptığı tamiratla ilgili Bill'e bir iki çift lafım olacak.)
(Konuşmacının Bill'in yaptığı tamirattan hoşnutsuz olduğunu anlıyoruz.)
* I don't think she's interested but I'll have a word with her.
(İlgileneceğini sanmıyorum ama onunla konuşacağım/konuşurum/ona söylerim.)
* Kevin, I would like to have a word with you. Have a seat.
(Kevin seninle biraz konuşmak istiyorum. Otur bakalım şöyle/bir yere.)
* She knew she was in big trouble when the teacher asked to have a word with her after class.
(Öğretmen ona "dersten sonra/ders çıkışı seninle biraz konuşacaklarım var" dediğinde başının büyük bir belada olduğunu anlamıştı.)
* A: Can I have a word with you?
(Biraz konuşabilir miyiz?)
B: Sure. I'll be with you in a minute.
(Tabi/olur. Hemen/bir dakikaya geliyorum/Bana bir dakika ver/müsaade et.)
* A: The noise from the upstairs flat is so loud. It's late now and I can't sleep!
(Üst katımızdaki daireden çok fazla ses/gürültü geliyor. Saat bak gecenin kaçı ve ben uyuyamıyorum.)
B: I'll have a word with them in the morning. This can't carry on.
(Sabah onlarla konuşurum. Bu böyle devam edemez/Bu nereye kadar böyle devam edecek.)
* A: I'd like to have a word with you.
(Seninle biraz konuşabilir miyim?)
B: Okay. What's it about?
(Tabi/olur. Konu/mesele neydi?)
* A: I'm exhausted. I've been working 15-hour days for three weeks now. I think I might collapse.
(Yorgunluktan ölüyorum. Üç haftadan beri günde 15 saat çalışıyorum. Sanki yere yığılacakmışım/yığılıp kalacakmışım gibi hissediyorum.)
B: You should have a word with your boss. He might not realise how this is affecting you.
(Patronunla konuşman lazım/Patronuna bunu söylesene/anlatsana. Bu durumun seni ne kadar/denli etkilediğini fark etmemiş olabilir.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder