24 Haziran 2015 Çarşamba

İngilizce Deyimler ve İfadeler 97

have a word with someone

= to speak/discuss with someone briefly in private
    to talk to someone quickly
    (often when you're not happy about something)

= (biriyle biraz/uzun sürmeyecek şekilde başbaşa/özel olarak)
    laflamak/konuşmak/sohbet etmek
    iki laf etmek/iki çift laflamak
    (özellikle hoşnutsuz olduğumuz bir konu hakkında konuşacağımız zaman)



* Can/Could/May I have a word with you?
  (Biraz konuşabilir miyiz/Seninle biraz konuşabilir miyim?)
  (Biraz/bir iki dakika zamanın var mı/bir iki dakikanı alabilir miyim?)

* I'll have a word with him and see if he'll help.
  (Onunla konuşacağım/Ona anlatacağım, bakalım yardım edecek mi/yardım edip etmeyeceğini göreceğiz/anlarız.)

* Have a word with Pat and see what she thinks.
  (Pat'le konuş, bak bakalım ne düşünüyor/düşüncesi neymiş.)
  (Pat'le konuş/Pat'e anlat ve onun düşüncesini öğren.)

* Mary, I need to have a word with you.
  (Mary, biraz konuşmamız lazım/seninle biraz konuşmam lazım.)

* I must have a word with Bill about the repairs.
  (Yaptığı tamiratla ilgili Bill'e bir iki çift lafım olacak.)
  (Konuşmacının Bill'in yaptığı tamirattan hoşnutsuz olduğunu anlıyoruz.)

* I don't think she's interested but I'll have a word with her.
  (İlgileneceğini sanmıyorum ama onunla konuşacağım/konuşurum/ona söylerim.)

* Kevin, I would like to have a word with you. Have a seat.
  (Kevin seninle biraz konuşmak istiyorum. Otur bakalım şöyle/bir yere.)

* She knew she was in big trouble when the teacher asked to have a word with her after class.
  (Öğretmen ona "dersten sonra/ders çıkışı seninle biraz konuşacaklarım var" dediğinde başının büyük bir belada olduğunu anlamıştı.)

* A: Can I have a word with you?
  (Biraz konuşabilir miyiz?)
  B: Sure. I'll be with you in a minute.
  (Tabi/olur. Hemen/bir dakikaya geliyorum/Bana bir dakika ver/müsaade et.) 

* A: The noise from the upstairs flat is so loud. It's late now and I can't sleep!
  (Üst katımızdaki daireden çok fazla ses/gürültü geliyor. Saat bak gecenin kaçı ve ben uyuyamıyorum.)
  B: I'll have a word with them in the morning. This can't carry on.
  (Sabah onlarla konuşurum. Bu böyle devam edemez/Bu nereye kadar böyle devam edecek.)

* A: I'd like to have a word with you.
  (Seninle biraz konuşabilir miyim?) 
  B: Okay. What's it about?
  (Tabi/olur. Konu/mesele neydi?)

* A: I'm exhausted. I've been working 15-hour days for three weeks now. I think I might collapse.
  (Yorgunluktan ölüyorum. Üç haftadan beri günde 15 saat çalışıyorum. Sanki yere yığılacakmışım/yığılıp kalacakmışım gibi hissediyorum.)
  B: You should have a word with your boss. He might not realise how this is affecting you.
  (Patronunla konuşman lazım/Patronuna bunu söylesene/anlatsana. Bu durumun seni ne kadar/denli etkilediğini fark etmemiş olabilir.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder