carry on (with)
= to go on, continue, keep up
= sürmek, devam etmek
sürdürmek, devam ettirmek
* He carried on as if nothing had happened.
(Sanki bir şey olmamış gibi devam etti.)
* We have to carry on working for another hour.
(Bir saat daha çalışmaya devam etmemiz gerekiyor.)
* Carry on with your work while I'm gone.
(Ben yokken siz çalışmanıza/çalışmaya devam edin.)
* Rescue operations were carried on in spite of the storm.
(Fırtınaya rağmen kurtarma operasyonuna/çalışmalarına devam edildi.)
* If things carry on the way they are, you'll lose your job.
(İşler bu şekilde devam ederse/edecek olursa, işinizi kaybedeceksiniz/kaybedersiniz.)
* For the moment we’ve been told to carry on as usual.
(Şimdilik her zamanki işimize devam etmemiz söylendi.)
* You can carry on with a sport as long as you feel comfortable.
(Kendini iyi hissettiğin/bir sağlık sorunun olmadığı sürece bir spora devam etmelisin.)
* Turn left at the traffic lights and carry on up the high street.
(Işıklardan sola dön ve ana caddeye kadar devam et/hiçbir yere sapmadan ilerlemeye devam et.)
* He stopped and looked back, then carried on down the stairs.
(Durup geriye/arkasına baktı ve sonra da merdivenlerden aşağıya doğru devam etti.)
* Carry straight on until you get to the traffic lights.
(Trafik ışıklarına varana kadar dümdüz devam et.)
* Carry on to the end of the road and then turn right.
(Yolun sonuna kadar devam et, sonra da sağa dön.)
* I knew I was going the wrong way, but I just carried on.
(Yanlış yöne gittiğimi biliyordum/anlamıştım ama yine de devam ettim.)
* We must carry on in spite of our difficulties.
(Zorluklarla karşılaşsak da devam etmek zorundayız/bırakamayız.)
* She carries on watching the telly.
(TV izlemeye devam ediyor/izlemeyi sürdürüyor.)
* After you've had some tea, carry on practising.
(Çayınızı bitirdikten sonra çalışmaya devam edin/işinize dönün.)
* Carry on. You’re doing fine.
(Devam et/bırakma. İyi yapıyorsun/güzel gidiyorsun.)
* Please carry on in my absence; I'll be back in a minute.
(Lütfen ben yokken siz devam edin, hemen geleceğim/bir dakikaya döneceğim.)
* Carry on quietly with your work until the teacher arrives.
(Öğretmeniniz gelene kadar sessizce çalışmaya devam edin/çalışmanızı sürdürün.)
* I'll be gone for a few days, but I hope you will carry on in my absence.
(Ben bir kaç gün burada olmayacağım, ama ben yokken de devam edeceğinizi/bırakmayacağınızı umuyorum.)
* Don't stop reading there, the poem carries on over the page.
(Okumayı bırakma orada, şiir öbür/karşı sayfadan devam ediyor.)
* He moved to London to carry on his work.
(İşini sürdürmek için Londra'ya taşındı.)
* Carry on! Don't mind us!
(Devam edin! Biz yokuz/bize bakmayın siz!)
* Her daughter intends to carry on her mother’s research.
(Kızı annesinin araştırmalarını/çalışmalarını sürdürmek istiyor/sürdürmeyi düşünüyor.)
* I didn't mean to interrupt you—please carry on.
(Sizi bölmek/sözünüzü kesmek istemedim, lütfen devam edin.)
* Just carry on with what you were doing.
(Yaptığın işe devam et/işi sürdür.)
* Don’t give up now, you must carry on with your plans to open a new business.
(Şimdi vazgeçme/pes etme, yeni işyeri açma planlarına devam etmelisin.)
* Please carry on with the work you were doing yesterday.
(Lütfen dünkü işinize/işinizi yapmaya devam ediniz.)
* If you carry on spending money like that, you’ll end up in debt.
(Eğer böyle/bu şekilde para harcamaya devam edersen/harcamayı sürdürürsen borç batağına düşeceksin/saplanacaksın.)
* I will carry on doing the right thing.
(Ben doğru şeyi/olanı yapmaya devam edeceğim.)
* He carried on gardening in spite of the rain.
(Yağmura rağmen bahçe işiyle uğraşmaya devam etti.)
* You'll have an accident if you carry on driving like that.
(Eğer böyle/bu şekilde araba sürmeye/kullanmaya devam edersen, kaza yaparsın/yapacaksın.)
* The doctors have warned him but he just carries on drinking.
(Doktor onu uyardı/ikaz etti/tembihledi ama o yine de içmeye devam ediyor.)
* Despite the doctor's advice, he carried on smoking.
(Doktorun uyarısına rağmen sigara içmeye devam etti.)
* A: The noise from the upstairs flat is so loud. It is late now and I cant sleep!
(Üst katımızdaki daireden çok fazla ses/gürültü geliyor. Saat bak gecenin kaçı ve ben uyuyamıyorum.)
B: I will have a word with them in the morning. This cant carry on.
(Sabah onlarla konuşurum. Bu böyle devam edemez/Bu nereye kadar daha böyle devam edecek.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder