11 Mart 2015 Çarşamba

İngilizce Deyimler ve İfadeler 88

                                                 English Expressions & Phrases


the ins and outs of something

= full details; all about of thing
    the details or fine points of something
    special knowledge or experience of something
    the correct and successful way to do something

= bir şeyin bütün ayrıntıları/detayları
    girdisi çıktısı
    bir şeyin incelikleri/püf noktaları
    ıcığı cıcığı
    bir şeyin ABC'si
    bir yerin her tarafı, kıyısı köşesi



* He joined his father at work to learn more about the ins and outs of the family business.
  (Aile şirketlerinin girdisini çıktısını öğrenmek için işte babasına eşlik etti/babasıyla birlikte işe gitti.)

* I don't really know all the ins and outs of the matter.
  (Konuyu/meseleyi bütün yönleriyle/ayrıntılarıyla/öyle çok iyi bilmiyorum.)

* I know how to use computers, but I don't really understand the ins and outs of how they work.
  (Bilgisayar kullanmayı biliyorum/bilgisayar kullanmaktan anlıyorum ama bilgisayarların nasıl çalıştığını ayrıntılı bir şekilde/çok iyi bilmiyorum/bilmem.)

* Tom had to learn the ins and outs of the new computer program.
  (Tom yeni bilgisayar programının bütün detaylarını/programını bütün ayrıntılarıyla öğrenmek zorundaydı/zorunda kaldı.)

* After a few months, you will know all the ins and outs of the system thoroughly.
  (Bir kaç ay sonra, sistemi bütün detaylarıyla/en ince ayrıntısıyla mükemmel bir şekilde/baştan aşağı bileceksin/öğrenmiş olacaksın.)

* The seminar was run by Diane Stewart, who kept things lively and interesting with her years of experience in instructing teachers on the ins and outs of the IELTS exam.
  (Uzun yıllardır öğretmenlere IELTS sınavının incelikleri hakkında eğitim veren Diane Stewart, son derece dinamik ve ilginç bir sunum yürüterek öğretmenlerin ilgisini gün boyunca canlı tutmayı başardı.)

* I don't understand the ins and outs of politics.
  (Politikadan öyle detaylı/ayrıntılı/çok fazla anlamam.)

* Jane knows the ins and outs of repairing computers.
  (Jane bilgisayar tamirinin inceliklerini/püf noktalarını biliyor/inceliklerinden/püf noktalarından anlıyor.)

* It takes a newcomer some time to learn the ins and outs of the legislative process.
  (Yeni gelen bir kimsenin yasama sürecini bütün detaylarıyla/ayrıntılı bir şekilde öğrenmesi biraz zaman alıyor/istiyor/gerektiriyor.)

* David really knows the ins and outs of how this engine works.
  (David gerçekten de bu makinenin/cihazın nasıl çalıştığını/işlediğini bütün ayrıntılarıyla/detaylı bir şekilde biliyor.)

* I couldn't remember all the ins and outs from the movie, so I just gave a summary.
  (Filmin bütün ayrıntılarını hatırlayamadığım için ben de filmi özet geçtim/özetleyerek anlattım.)

* Experts can advise on the ins and outs of dieting.
  (Rejim yapmanın incelikleriyle/püf noktalarıyla/detaylarıyla ilgili olarak uzmanlara danışabilirsiniz/danışılabilir/uzmanlardan bilgi alabilirsiniz/alınabilir.)

* It seems that Yoko and Sato are having problems, though I don't really understand the ins and outs of their relationship.
  (Görünen o ki/anladığım kadarıyla Yoko ve Sata'nın arası iyi değil, gerçi ilişkilerini bütün detayıyla bilmiyorum/ilişkilerinin boyutunu da çok iyi biliyor değilim.)

* You need to know the ins and outs of the music industry if you want to make a living in music.
  (Eğer müzikten geçimini sağlamak istiyorsan/sağlamayı düşünüyorsan, müzik piyasasını bütün ayrıntılarıyla/çok iyi bilmen gerekiyor.)

* We had to discuss all the ins and outs of the problem.
  (Sorunu bütün yönleriyle/detaylı bir şekilde tartışmak zorundaydık.)

* The detectives discovered the ins and outs of the hideouts.
  (Dedektifler -faillerin/şüphelilerin-saklandıkları yerleri bütün yönleriyle/ayrıntılı bir şekilde ortaya çıkardılar/tespit ettiler/belirlediler.)

* You must have learnt from the map the ins and outs of that road leading to your destination.
  (Demek ki/anlaşılan varış yerinize giden yolun tüm ayrıntılarını haritadan öğrenmişsin.)

* He knows the ins and outs of the stock market and so is able to make steady money.
  (Borsanın bütün detaylarını/inceliklerini/püf noktalarını bildiği için borsadan devamlı/sabit para kazanabiliyor/öyle arada sırada değil, muntazaman para kazanabiliyor.)

* He can fix your television, because he understands the ins and outs of TV repair better than anyone I know.
  (Televizyonunu o tamir edebilir/yapabilir, çünkü TV tamirinin inceliklerinden tanıdığım herkesten daha iyi anlıyor/tanıdıklarım/bildiklerim içinde TV tamirini detaylı/inciği boncuğuna kadar en iyi bilen o.)

* It took Alan a year to learn all the ins and outs of his job.
  (Alan'ın işini tamamıyla öğrenmesi bir yılını aldı.)

* Let me tell you the ins and outs of our school.
  (Okulumuzla ilgili size detayları anlatayım/detaylı bir bilgi vereyim.)

* I know he was involved in a car accident, but I don't know the ins and outs of his injuries.
  (Bir araba kazasına karıştığını biliyorum/dan haberim var ama onun ve arabasının tam olarak ne durumda olduğunu bilmiyorum/dan bir haberim yok.)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder