Metni okumadan önce beş defa dinleyin. Metni kabataslak okuyup konu hakkında fikir sahibi olduktan sonra beş defa daha dinleyin. Metni İngilizce-Türkçe ve Türkçe-İngilizce çift yönlü kelime, sıfat-isim tamlaması ve edat takımlarının manalarını çıkararak okuyun. Cümle tercümelerini yapın. En son beş defa daha dinleyin.
DERSİN ÇÖZÜMÜ
Check Your Bags at the Store Entrance
(Mağaza
girişinde çantalarınızı/poşetlerinizi emanete veriniz/bırakınız.)
Adrian's
favorite store was the $1 Store.
Adrian’ın favori mağazası/en sevdiği/en çok
gittiği mağaza/dükkan her şey/ne alırsan $1/ucuzluk dükkanıydı.
This store had
everything, from fresh produce to birthday cards to gasoline additives.
Everything was one dollar.
Bu dükkanda taze meyve sebzeden tutun da doğum
günü tebrik kartlarına, benzin katkı ürünlerine kadar her şey vardı. Her
şey/bütün ürünlerin fiyatı 1 $’dı.
Usually, he
got very good deals; occasionally, he got ripped off.
Genellikle çok uygun fiyata/ucuza/hesaplı
ürünler alırdı/alışveriş yapardı, bazen kazıklandığı da/kazık yediği de/fahiş
fiyata ürün aldığı da olurdu.
A few days
ago, Adrian bought six packages of ink for his printer.
Birkaç gün önce Adrian yazıcısı için altı kutu/tane
kartuş/toner almıştı.
Then he found
a deal on better ink at the local computer store.
Daha sonra oralardaki/çevredeki/yerel bir
bilgisayar mağazasında kartuş için daha iyi/uygun/ucuz fiyat aldı/buldu/daha
iyi bir fiyata/ucuza kartuş buldu.
So Adrian went
back to the $1 Store to exchange the ink for some other items.
Böylece kartuşu başka bir ürünle/şeyle
değiştirmek için “ne alırsan 1$ mağazası”na tekrar gitti/geri döndü.
He put the ink
into a plastic bag and tied it up.
Kartuşu poşetin/torbanın içine koydu ve
poşetin ağzını bağladı.
When he
entered the store, he immediately showed the bag to a clerk and told her that
he was returning some items.
Dükkana girdiğinde hemen/ilk iş olarak
tezgahtara/görevliye poşeti gösterip ürün iadesi yapacağını söyledi.
She looked at
him but said nothing.
Bayan tezgahtar ona/Adrian’a baktı ama bir
şey söylemedi/demedi.
There were
about ten people in her line. She was obviously very busy.
Sırasında bekleyen/ilgilendiği on kadar
müşteri vardı. Gerçekten başı çok kalabalıktı.
Not knowing
exactly what to do, Adrian put the bag into a push-cart and started shopping.
Tam olarak ne yapacağını bilmeden Adriam
poşeti alışveriş arabasına koyup alışverişe başladı.
He was midway
through shopping when a female employee suddenly stopped him.
Bayan bir çalışan beklemediği bir anda onu
durdurduğunda alışverişin ortasındaydı/alışverişi yarılamıştı.
"Sir,"
she said sternly, "you are not allowed to carry a plastic bag of items
around in this store. What's in this bag? Show me what's in the bag!"
Bayan personel sert bir şekilde “bayım/beyefendi/bakar
mısınız” diye seslenerek “Mağazada içinde ürün olan poşetle dolaşamazsınız/gezemezsiniz.
Poşette ne var, poşetin içinde ne olduğunu gösterin bana” dedi.
Adrian was
taken aback.
Adrian şaşırmış/afallamıştı.
There was no
need for her to yell.
Kızın bağırması için bir neden yoktu.
He opened the
bag and showed her the six packages of ink. "I'm returning these to
exchange for some other items," Adrian said.
Poşeti açıp altı adet kartuşu bayan personele
gösterdi. “Bunları başka ürünlerle değiştireceğim” dedi.
"You
should have left the bag with the clerk when you entered this store. Let me see
your receipt!" the employee demanded.
“Mağazaya girdiğinizde poşeti görevliye
teslim etmeliydiniz/teslim etmeniz gerekiyordu.” dedi ve ürünlerin fişini
göstermesini istedi.
Adrian was
embarrassed. He felt like a shoplifter.
Adrian utanmıştı. Kendini mağazalardan ürün
çalan kimse gibi hissetti.
He looked
around to see if anyone was paying attention. He showed her the receipt.
Onlara bakan/onları dinleyen kimse var mı
diye etrafına bakındı. Fişi bayan personele gösterdi.
"Perhaps
in the future you'll learn how to follow store policy. Leave this bag here with
the clerk. You can have your receipt and bag back when you check out."
“Belki ileride/bir dahaki sefere mağaza
kurallarına uymayı öğrenirsiniz. Poşeti görevliye teslim edin. Çıkarken
fişinizi ve poşetinizi alabilirsiniz.” Dedi.
By the time
Adrian had finished shopping and exchanged the items, he was angry. How dare
she treat him like a criminal?
Adrian alışverişi tamamlayıp ürünleri
değiştirinceye kadar/alışverişini yapıp ürünleri değiştirdiği süre boyunca kızgındı/öfkeliydi. Ne hakla/cüretle kendisine bir suçlu
gibi davranabilirdi/kendisine bir suçlu gibi davranmaya nasıl cüret
edebilirdi/ne hakkı vardı?
He went
looking for her. He wanted an apology.
O bayan personeli aramaya başladı. Bir özür
bekliyordu.
He found her
in the produce section and asked what her name was.
Onu manav reyonunda buldu ve adını sordu.
She mumbled
something. He asked her again, and this time he heard "Ursula."
Bayan personel bir şeyler
geveledi/mırıldandı. Tekrar sorunca bu sefer “Ursula” diye işitti/dediğini
duydu.
"Ursula
what?" he asked. She yelled at him, "Ursula!" and stormed away.
“Ne, Ursula mı?” diye sordu. Kız “Ursula”
diye bağırdı ve öfkeyle oradan uzaklaştı.
When Adrian
got home, he called the store's corporate headquarters.
Adrian eve gittiğinde mağazanın merkez
ofisine/genel merkezine telefon açtı.
This rude
employee was about to lose her job, he said to himself.
“Bu kaba/saygısız personel işinden olmak/işini
kaybetmek üzere/kaybetsin de görsün” diye kendi kendine mırıldandı.
He described
his unpleasant experience to a customer service representative.
Yaşadığı tatsız olayı müşteri hizmetleri
temsilcisine anlattı.
She was
sympathetic. "Our employees are taught to be polite. We will not tolerate
such behavior. Give me your phone number and I will call you back."
Müşteri hizmetleri temsilcisi bayan
canayakın biriydi. “Personelimize kibar olmaları için eğitim verilir. Bu tür
davranışlara asla taviz vermeyiz/müsamaha göstermeyiz. Bize telefon numaranızı
veriniz, size dönüş yapacağız” dedi.
Two days
later, Adrian received a phone call from the representative.
İki gün sonra, müşteri hizmetleri temsilcisi
Adrian’ı telefonla aradı.
"I'm
sorry," she said, "but there's no one at that store named Ursula. Can
you describe her? I'll find out who she is. I assure you, we do not tolerate
rude behavior, nor do we tolerate lying to customers."
“Özür
dilerim fakat o mağazada Ursula adında kimse yok. Onu tarif edebilir misiniz?
Kim olduğunu bulacağım. İnanın, ne kaba davranışa ne de müşterilere yalan söylemeye/konuşmaya
taviz gösteriyoruz.” Dedi.
By this time,
Adrian had calmed down. He didn't really want the employee to lose her job. He
told the representative to forget about it.
O vakte/ana kadar Adrian’ın öfkesi/kızgınlığı
geçmişti. Personelin işini kaybetmesini öyle çok istemiyordu. Müşteri hizmetleri
temsilcisine meseleyi kapatmasını/unutmasını/boş vermesini söyledi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder