9 Mart 2015 Pazartesi

İngilizce Ders 42

Stories For ESL Reading & Listening

Dersimizin metnine ve listening/dinleme parçasına bu linkten ulaşabilirsiniz.

Metni okumadan önce beş defa dinleyin. Metni kabataslak okuyup konu hakkında fikir sahibi olduktan sonra beş defa daha dinleyin. Metni İngilizce-Türkçe ve Türkçe-İngilizce çift yönlü kelime, sıfat-isim tamlaması ve edat takımlarının manalarını çıkararak okuyun. Cümle tercümelerini yapın. En son beş defa daha dinleyin.



DERSİN ÇÖZÜMÜ



When I Retire, We Will See the World
(Emekli Olduğumda/Olunca Dünyayı Gezeceğiz/Hayatı Yaşayacağız.)

It was 10 p.m. Fritz said good night to his wife. She was watching TV. He went to bed.
Saat gece 10’du. Fritz hanımına/karısına iyi geceler dedi. Hanımı TV izliyordu. Fritz yatmaya gitti.

Tomorrow was a big day. It was his last day of work.
Yarın büyük/önemli bir gündü. Bu onun son iş günüydü.  

Thirty years with the federal government. Thirty years of flying out of town for weeks on end. Thirty years of interviews, meetings, and heavy briefcases.
Memuriyetle/devlet memurluğuyla geçen otuz yıl… Haftalarca süren şehir dışı seyahatlerle geçen 30 yıl… Görüşmeler, toplantılar ve ağır/yüklü/evrak ve dosyalarla dolu çantalarla geçen otuz yıl…

Tomorrow it would all be over. Not that he didn't like it. He had enjoyed his career.
Yarın tüm bunlar -işi ve işinin gerektirdikleri- sona erecekti/bitecekti. Tüm bu şeyleri sevmiyor da değildi. İşini seviyordu/severek yapmıştı.

Fritz felt blessed. His father had had a tough life as an unskilled laborer.
Fritz kendini şanslı hissetti. Vasıfsız bir işçi olarak babası zor bir hayat sürmüştü.

Whenever Fritz was a bit discouraged or upset, he thought about his overworked and underpaid father.
Ne zaman Fritz biraz yılgın ve keyifsiz olsa, çok çalışmış ve hak ettiğinden daha az ücret almış olan babası aklına gelirdi/babasını düşünürdü.

He thanked God for his own goodlife, and for the fact that he had been able to make his dad's last years comfortable.
Sahip olduğu güzel hayatı ve babasını son yıllarında rahat ettirebildiği gerçeği için Tanrı’ya teşekkür etti/şükretti.

His two children were married and had their own careers.
İki çocuğu evliydi ve kendi işleri/ayrı iş hayatları vardı/kendi paralarını kazanıyorlardı.

His wife Paige kept busy with, among other things, her bridge club.
Karısı Paige diğer başka şeylerin yanı sıra briç/oyun klübü ile meşgul oluyordu.

She had tried to get him interested in bridge, but without success.
Paige, Fritz’in briçe ilgi duyması için uğraştı ama nafile/başaramadı.

Fritz was content with his own Friday night poker group.
Cuma geceki kendi poker grubu Fritz’e yetiyordu.

Friday morning, he went to work for the very last time.
Cuma sabahı işe son kez gidiyordu.

Those who knew him well would miss him.
Onu tanıyanlar/tanıdıkları özleyecekti onu.

Fritz was a genuinely nice guy. He never had a bad word to say about anyone.
Fritz gerçekten de efendi/iyi bir insandı. Hiç kimseye tek bir kötü söz söylememişti.

Some people might have thought he was a little dull, but he was intelligent, a hard worker, and a team player.
Bazıları onun sıkıcı/soğuk biri olduğunu düşünüyor olabilirdi ama o zeki, çalışkan ve ekiple uyumlu biriydi.

He had taken only three weeks of sick leave in 30 years.
Otuz senede sadece üç hafta hastalık izni kullanmıştı.

A small group took him out to lunch.
Küçük bir grup onu öğle yemeğine çıkardı/götürdü.

When he returned from lunch, the whole office gathered around for cake, ice cream, a farewell card, and a few short speeches.
Öğle yemeğinden döndüğünde tüm ofis pasta, dondurma, veda kartı ve kısa bir konuşma için/nedeniyle etrafında toplandı.

They presented him with various going-away gifts, including a big, paperback US atlas.
Büyük bir karton kapak ABD harita kitabı dahil çeşitli veda hediyeleri verdiler.

It listed all the motels, campgrounds, national parks, tourist spots, and other information to help guide a leisurely traveler throughout the good old USA.
Kitapta aylak gezginlere rehber olması için baştan başa güzelim ABD’ki bütün oteller, kamp yerleri, milli parklar, turistik yerler ve diğer bilgiler listelenmişti/yazılıydı.

He had told his friends that he and Paige were going to spend a couple of years visiting all the places that he never had gotten to explore while there on business.
Arkadaşlarına bir iki yılı iş nedeniyle bulunurken keşfedemediği/gezemediği bütün yerleri hanımıyla birlikte gezmeye harcayacaklarını/ayıracaklarını anlatmıştı/söylemişti.

As a final gift, his supervisor told him to take the rest of the day off.
En son hediye olarak da müdürü Fritz’e günün geri kalanında izin verdi.

Paige's car wasn't in the driveway when he got home.
Fritz eve geldiğinde Paige’in arabası evin önünde değildi.

She was probably shopping for some traveling clothes.
Paige muhtemelen bir kaç gezi/seyahat kıyafeti almak için alışverişe gitmişti.

Maybe she was out arranging a dinner at a restaurant that evening for just the two of them. That would be nice.
Belki de bu akşam bir restoranda baş başa bir akşam yemeği ayarlamak/tertip etmek için dışarı çıkmıştı/dışarıdaydı. Bu çok hoş olurdu.

But something was wrong.
Ama bir gariplik/terslik vardı.

When he hung up his jacket, he saw that the bedroom closet was half empty.
Montunu astığı sırada/asarken yatak odası dolabının yarı yarıya/yarısının boş olduğunu gördü.

Paige's clothes were gone.
Paige’in elbiseleri görünmüyordu/yerinde yoktu/değillerdi.

Her shoes were not on the closet floor.
Yüklük odasının zemininde ayakkabıları yoktu.

Confused, he looked around the bedroom.
Afallamış/şaşkına dönmüş bir halde yatak odasını kolaçan etti.

He saw an envelope on the lampstand. Inside it were two pieces of paper.
Lambalığın üzerinde bir zarf gördü. Zarfın içinde iki yaprak/sayfa kağıt vardı.

One notified him of a divorce proceeding.
Bir tanesi boşanma işlemini/talebini bildiren bir kağıttı.

The other was a hand-written note from Paige. "I'm so sorry," it began.
Diğeri Paige’in elle yazmış olduğu bir nottu. “Üzgünüm” diye başlıyordu.

She said that her lawyer had told her to wait until today.
Avukatının ona bugüne kadar beklemesini söylediğinden bahsediyordu.

If she had sought divorce a year earlier, like her boyfriend had suggested, she would not have been able to qualify for 50 percent of Fritz's pension.
Şayet erkek arkadaşının önerdiği gibi bir sene önce boşanma talebinde bulunsaydı, Fritz’in emekli maaşının yüzde ellisine hak elde edemeyecekti.

She hoped that he would find it in his heart to forgive her.
Kalbinde kendisini affetmenin bir yolunu bulacağını umuyordu/ “Umarım beni bir şekilde affedersin” yazıyordu.

She felt terrible about this, she wrote, because "you've been so good to me. But I can't ignore my own heart."
Bunun için kendini çok berbat hissettiğini çünkü ona karşı hep iyi davrandığını fakat kendisinin de kalbinin sesini duymamazlıktan gelemediğini yazıyordu.

Fritz sat immobile on the edge of the bed.
Yatağın ucunda put gibi/kımıldamadan oturdu.

Her note was in his hand; her words were burning in his brain.
Yazdığı not elindeydi, her kelimesi beyninde kor gibi yanıyordu.

Maybe an hour later, the phone rang.
Bir saat kadar sonra telefonu çaldı.

He picked it up on the fifth ring.
Beşinci çaldırışta telefonu açtı/telefona baktı.

It was Bob, wondering if Fritz was going to play poker later that night.
Arayan Bob'tu, bu gece poker oynamaya gidip gitmeyeceğini soruyordu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder