9 Mart 2015 Pazartesi

İngilizce Ders 41

Stories For ESL Reading & Listening

Dersimizin metnine ve listening/dinleme parçasına bu linkten ulaşabilirsiniz.

Metni okumadan önce beş defa dinleyin. Metni kabataslak okuyup konu hakkında fikir sahibi olduktan sonra beş defa daha dinleyin. Metni İngilizce-Türkçe ve Türkçe-İngilizce çift yönlü kelime, sıfat-isim tamlaması ve edat takımlarının manalarını çıkararak okuyun. Cümle tercümelerini yapın. En son beş defa daha dinleyin.


DERSİN ÇÖZÜMÜ


Get Me a Caffe Latte or Go to Jail
(Bana Bir Kafe Latte Al/Getir, Yoksa Hapsi Boylarsın)

On Friday afternoon a judge sentenced lawyer Mickey Mantle to 24 hours in jail for contempt.
Cuma (günü) öğleden sonra/akşamüstü bir yargıç/hakim, avukat Mickey Mantle’ı mahkemeye karşı gelmekten/itaatsizlikten 24 saat/1 gün hapis cezasına çarptırdı.

Mantle had just won a lawsuit against a man who had struck Mantle's client.
Mantle müvekkilini döven/darp eden adama karşı davayı  daha yeni/az evvel kazanmıştı.

The client had accidentally spilled a diet soda onto the defendant's new sneakers, so he broke the client's jaw.
Müvekkili sanığın yeni spor ayakkabılarına yanlışlıkla diet soda dökmüş, o da bunun üzerine müvekkilinin çenesini kırmıştı.

The judge sentenced the defendant to two years in jail for assault and battery.
Hakim, sanığı saldırı ve yaralama suçundan iki yıl hapse çarptırdı.

But after handcuffing the defendant, the sheriff's deputy also handcuffed Mantle.
Gel gör ki sanığı kelepçeledikten sonra, şerif yardımcısı Mantle’ı da kelepçeledi.

"What the heck do you think you're doing?" Mantle shouted.
Mantle “Ne yaptığını sanıyorsun sen?/Ne demek oluyor bu şimdi? diye bağırdı.

“Sorry. Judge's orders," replied the deputy, as he escorted Mantle and the defendant out of the courtroom.
Şerif yardımcısı, Mantle’ı ve sanığı duruşma salonundan çıkarırken“üzgünüm, hakimin talimatları/emri böyle” diye karşılık verdi/dedi.

"She said to throw you in jail overnight for contempt of court."
Hakim, mahkemeye karşı gelmekten bir geceliğine hapse atılmanı söyledi.

Because the judge had already left the courtroom, Mantle had no one to protest to.
Hakim çoktan duruşma salonundan ayrıldığı için Mantle’ın itirazda bulunacağı bir kimse yoktu.

Mantle and the convicted man were put in the back of the same van and driven five miles to the city jail.
Mantle ve hükümlü adam aynı panelvanın arka koltuğuna bindirildiler ve beş mil uzaklıktaki şehir hapishanesine götürüldüler.

When they were taken out of the van, Mantle had a black eye and a bloody nose.
Arabadan indirildiklerinde Mantle’ın gözü morarmış ve burnu kanıyordu.

He told the deputy that the defendant had head-butted him.
Mantle, şerif yardımcısına sanığın kendisine kafa attığını söyledi.

The defendant called Mantle a liar.
Sanık Mantle’a “yalancı!” dedi/diye bağırdı.

He told the deputy that Mantle had gone flying when the van made a sharp turn and banged his face on the defendant's knee.
Sanık, şerif yardımcısına panelvan keskin bir dönüş yaparken Mantle’ın ayaklarının yerden kesildiğini ve yüzünü onun dizine çarptığını söyledi.

The deputy took Mantle to the jail emergency room.
Şerif yardımcısı Mantle’ı hapishanenin acil servisine götürdü.

Mantle couldn't believe what was going on.
Mantle neler olduğuna/olup bitene/yaşanılanlara inanamıyordu/olup biteni aklı almıyordu.

He was a respected lawyer about to spend the night in jail with violent criminals, some of whom he'd helped to convict.
O, bir kısmının mahkum olmasına kendisinin yardımcı olduğu/katkısının olduğu azılı suçlularla birlikte geceyi hapishanede geçirecek/geçirmek üzere olan saygın bir avukattı.

He'd be lucky to get out alive.
Buradan sağ kurtulması şanslı olduğunu gösterirdi/Buradan canlı çıkması demek şanslı olması demekti.

And all because of a stupid cup of coffee.
Ve tüm bunlara sebep kahrolası/boktan/beş para etmez bir fincan kahveydi.

Mantle was in jail because he had displeased Judge Brown.
Mantle, hakim Brown’ı kızdırdığı için hapisteydi.

Brown had asked Mantle to bring her a caffe latte from Moonbucks on Mantle's way back from lunch.
Brown, Mantle’dan öğle yemeği dönüşünde kendisine Moonbucks’tan caffe latte almasını istemişti.

Mantle had had previous run-ins with Brown.
Mantle, Brown ile önceden ağız dalaşı/atışma yaşamışlardı.

He didn't like Brown, and refused to be her errand boy.
Brown’ı sevmediği/Brown'dan haz etmediği için onun ayakçısı olmayı kabul etmedi/reddetti.

When Mantle returned from lunch, she asked him where her coffee was.
Mantle öğle yemeğinden döndüğünde Brown ona “kahvem nerede?” diye sordu.

Mantle said, "They ran out. They said to come back tomorrow."
Mantle, kahveleri bitmiş/kalmamış, yarın gelmemi söylediler dedi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder