19 Nisan 2015 Pazar

Videolarla Pratik İngilizce-8

The Shawshank Redemption -3




A= Oh, no, no, here he comes.
B= Morning fellas.
   Fine morning, ain't it?
   You know why it's a fine morning, don't you?
   Come on! Send them down.
   I want them all lined up here...
   just like a pretty little chorus line.
   yeah, look at that.
C= I can't stand this guy.
B= Oh Lord! Yes! Richmond, Virginia.
D= Smell my ass!
C= After he smells mine.
B= Gee, Red, it was a terrible shame about your horse coming in last and all.
   But I sure do love that winning horse of mine, though.
   I believe I owe that boy a big sloppy kiss when I see him. 
E= Why don't you give him some of your cigarettes instead? Lucky fuck!
B= Hey, Tyrell. You pull infirmary duty this week?
   How's that horse of mine doing anyway?
F= Dead. Hadley busted his head up pretty good.
   The doc had already gone home for the night.
   Poor bastard lay there till this morning.
   By then, hell, there weren't nothing we could do.
G= What was his name?
B= What'd you say?
G= I was just wondering if anyone knew his name.
B= What the fuck do you care, new fish!
   It doesn't fucking matter what his name was. He's dead.
-------- --------
A= Oh, no, no, here he comes.
  (Hayır, olamaz, işte geliyor/aha da geliyor.)
B= Morning fellas.
  (Günaydın arkadaşlar/beyler/çocuklar!)
   Fine morning, ain't it?
  (Güzel bir sabah, öyle değil mi?)
   You know why it's a fine morning, don't you?
  (Neden güzel bir sabah olduğunu biliyorsunuz, değil mi/sanırım?)
   Come on! Send them down.
  (Haydi -sigaraları- yollayın/bana ulaştırın bakalım.)
   I want them all lined up...
  (Hepsini dizi dizi/sıraya dizili istiyorum...)
   just like a pretty little chorus line.
  (tıpkı/aynı küçük güzel/hoş bir koro gibi.)
   yeah, look at that.
  (Evet, şunlara bakın şunlara.)
C= I can't stand this guy.
  (Bu herife dayanamıyorum/gıcık oluyorum/uyuz oluyorum.)
B= Oh Lord! Yes! Richmond, Virginia.
  (Aman Tanrım! Richmond, Virginia.
D= Smell my ass!
  (Kıçımı kokla sen!)
C= After he smells mine.
  (Benimkini/benim kıçımı kokladıktan sonra/önce benimkini/benim kıçımı koklasın.)
B= Gee, Red, it was a terrible shame about your horse coming in last and all.
  (Hay Allah Red, aynı zamanda senin atın da sonuncu geldi/oldu, çok yazık oldu.)
   But I sure do love that winning horse of mine, though.
  (Fakat ben kazanan atımı çok seviyorum oysa.)
   I believe I owe that boy a big sloppy kiss when I see him.
  (Sanırım/galiba onu gördüğümde/onunla karşılaştığımda ona kocaman bir öpücük/ateşli bir öpücük borcum var.)
E= Why don't you give him some of your cigarettes instead? Lucky fuck!
  (Onun yerine/onu öpeceğine sigaralarından bir kaç tanesini ona versene/versen daha iyi olur. Şanslı/ballı sersem/hergele/it/piç/pezevenk/ibne.)
B= Hey, Tyrell. You pull infirmary duty this week?
  (Hey/baksana Tyrell! Bu hafta revirde sen çalışıyorsun/duruyorsun/görev yapıyorsun değil mi?)
  (Bu hafta revire sen mi bakıyorsun/sen bakıyorsun değil mi?)
   How's that horse of mine doing anyway?
  (Bu arada/neyse benim atın durumu nasıl?)
F= Dead. Hadley busted his head up pretty good.
  (Öldü. Hadley onun kafasını çok fena darp etmiş/dağıtmış.)
   The doc had already gone home for the night.
  (Zaten doktor gece olduğu için/gece yatmaya evine gitmişti.) 
   Poor bastard lay there till this morning.
  (Zavallı lavuk/hergele, sabaha kadar orada/revirde yattı.)
   By then, hell, there weren't nothing we could do.
  (O zamana kadar/sabaha kadar kahretsin hiçbir şey yapamadık/elimizden hiçbir şey gelmedi/yapabileceğimiz hiçbir şey yoktu.)
G= What was his name?
  (Adı neydi?)
B= What'd you say?
  (Ne dedin sen?)
G= I was just wondering if anyone knew his name.
  (Adını bilen var mı/bilen kimse var mı diye merak ettim/etmiştim.)
  (Adını bilen birinin olup olmadığını merak ettim.)
B= What the fuck do you care, new fish!
  (Seni ne ilgilendirir lan çaylak/çömez!)
  (Ne bokuma/sikime merak ediyorsun ki çaylak/çömez!)
   It doesn't fucking matter what his name was. He's dead.
  (Adının ne olduğunun ne önemi var. Ölmüş işte.)

-------- --------
* here
= exclamation; stating something
  used to bring someone's attention to someone or something
= işte, aha, bakın
- Here he comes the birthday boy. 
  (İşte/bakın doğum günü çocuğu geliyor.)

* ain't
= a contraction for am not, is not, are not, has not, and have not 
= is/are/have/has not kısaltması 
- You ain't met him yet. (You haven't met him yet.)
  (Daha/henüz onunla tanışmadın.)
- You ain't angry at me, are you? (You aren't angry at me, are you?)
  (Bana kızgın değilsin, değil mi?)
- I ain't gonna cry anymore. (I'm not going to cry anymore.)
  (Artık gözyaşı dökmeyeceğim/ağlamayacağım.)

* can't stand
= dislike, hate, to not like
  not able to suffer, cannot endure
= sevmemek, hoşlanmamak, hoşuna gitmemek, hazzetmemek
  dayanamamak, katlanamamak, tahammül edememek, çekememek, kaldıramamak
  gıcık olmak/etmek, uyuz olmak/etmek
- I can't stand people who smoke in public places.
  (Halka açık yerlerde sigara içen insanları hiç sevmem/insanlara uyuz/gıcık olurum.)
- I can’t stand Tom’s speaking German.
  (Tom’un Almanca konuşmasına tahammül edemiyorum/dayanamıyorum/konuşması beni gıcık ediyor.)
- I can't stand people who make racist jokes.
  (Irkçı şakalar/espriler yapan/fıkralar anlatan insanlara uyuz olurum/insanları hiç sevmem.)
- I can't stand people smoking around me when I'm eating.
  (Yemek yerken insanların çevremde/yakınımda sigara içmelerine dayanamıyorum/gıcık oluyorum/içmelerinden hiç hoşlanmıyorum.)

* Gee
= a general exclamation of surprise or frustration
  geez, gosh, golly
= Hay Allah, tüh be, şu işe bak
  Aman Tanrım, vay canına, bu ne
- Gee, I didn't know that!
  (Vay canına, bundan haberim yoktu/bunu bilmiyordum.)
- Gee, Linda looks great at fifty!
  (Aman Tanrım, Linda ellisinde ama harika görünüyor.)
- Gee, honey, is that all your own hair?
  (Bu ne hayatım, bütün bunlar senin saçından mı döküldü?)

* and all
= also; included; in addition
  too, as well
= ayrıca, bundan başka, üstelik
  de/da 
- "I'm freezing." "Yeah, me and all."
  ("Çok üşüyorum." "Evet, ben de.")
- And you can take that smile off your face and all.
  (Suratından da o gülümsemeyi kaldırabilirsin/yüzündeki o gülümsemeyi de kesebilirsin.)
- She jumped into the river, clothes and all.
  (Kıyafetleriyle birlikte/üstünde kıyafetleri ile nehre atladı.)

* I believe
= I think, I suppose
= sanırım, galiba, zannedersem
- I believe it will rain soon.
  (Galiba/sanırım birazdan yağmur yağacak.)
- I believe there are still two Psychology classes open.
  (Zannedersem/sanırım hala açık/müsait olan iki psikoloji sınıfı var/bulunuyor/olacaktı.)
- I believe we've already met.
  (Sanırım/galiba daha önce tanışmıştık/karşılaşmıştık.)
- I believe they are out of town.
  (Sanırım kasabada değiller/kasabadan ayrıldılar.)

* instead
= as a replacement, substitute, or alternative
= yerine, onun/bunun yerine
- I don't have any coffee at the moment. Do you want a cup of tea instead?
  (Şu anda hiç kahvem kalmadı/yok. Onun/kahve yerine bir fincan çay ister misiniz/vereyim mi/getireyim mi?)
- I have to go to the doctor's tomorrow morning so I can't go to the meeting. Can you go instead?
  (Yarın sabah doktora gitmem gerekiyor, bu yüzden toplantıya gidemeyeceğim. Benim yerime sen gidebilir misin?)
- I was going to go to California for vacation, but then it hit me: I should go to Mexico instead. I haven’t been there yet, and it’s very close to California.
  (Tatile California'ya gidecektim, fakat sonra birden düşündüm ki/aklıma geldi ki, California yerine Meksika'ya gitmeliyim. Oraya daha hiç gitmemiştim ve California'ya çok yakındı.)

* to pull (duty/task)
= to do, to perform, to carry out, to effect
= (görev/vazife vb) yerine getirmek, icra etmek, ifa etmek, gerçekleştirmek, ortaya koymak, çalışmak
- They pulled a spectacular coup.
  (Son derece başarılı bir iş gerçekleştirdiler/yaptılar/ortaya koydular.)
- The gang that pulled the bank robbery were all arrested.
  (Banka soygununu gerçekleştiren çetenin tüm üyeleri tutuklandı.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder