A: May I help you?
B: No, thank you, hi.
C: Hello.
B: Do you remember me?
C: No, I'm sorry.
B: I was in here yesterday. You wouldn't wait on me.
C: Oh.
B: You work on commission, right?
C: Uh, yes.
B: Big mistake. Big. Huge!
I have to go shopping now.
----- -------
A: May I help you?
(Buyrun yardımcı olayım/yardımcı olabilir miyim?)
B: No, thank you, hi.
(Gerek yok, teşekkürler, merhaba!
C: Hello.
(Merhaba!)
B: Do you remember me?
(Beni hatırladınız mı?)
C: No, I'm sorry.
(Hayır-hatırlayamadım- kusura bakmayın.)
B: I was in here yesterday. You wouldn't wait on me.
(Dün buradaydım/buraya/bu dükkana gelmiştim. Benimle ilgilenmemiştiniz.)
C: Oh.
(-şaşkınlık-)
B: You work on commission, right?
(Komisyonla çalışıyorsunuz, değil mi?)
C: Uh, yes.
(evet.)
B: Big mistake. Big. Huge!
(Büyük hata yaptınız, büyük hata, çok büyük hata!)
I have to go shopping now.
(Şimdi/artık alışveriş yapmalıyım/yapmam lazım.)
------- -----
* to wait on/upon (someone)
= to attend to the needs of (a customer)
to supply the wants of a person, as serving a meal or serving a customer in a store
= (müşteriye vb) hizmet etmek, bakmak, ilgilenmek, servis yapmak
- The owner of the restaurant himself waited on us.
(Bize bizzat restoran sahibi servis yaptı/bizim masamızla bizzat restoran sahibi ilgilendi.)
- I want to make a complaint. The person who just waited on me was very impolite.
(Bir şikayette bulunmak istiyorum/bir şikayetim olacaktı. Az önce/evvel bana bakan/benimle ilgilenen/bana servis yapan çalışan/eleman son derece kabaydı/kaba davrandı.)
- Is someone waiting on you yet?
(Size bakan/sizinle ilgilenen oldu mu?)
(Siparişinizi aldılar mı/alan oldu mu?)
- What do we have to do to get waited on here?
(Burada bize servis yapılması için/bizimle ilgilenilmesi için ne yapmamız gerekiyor?)
- He has a maid to wait on him.
(Ona hizmet eden/bakan/onunla ilgilenen bir hizmetçisi var.)
- He has a butler who waits on him.
(Ona hizmet eden/onunla ilgilenen bir uşağı var.)
- They went into the shop. A clark appeared to wait on them.
(Dükkana girdiler. Onlarla ilgilenmek/onlara bakmak için bir tezgahtar yanlarına geldi.)
- They have two people waiting on each table.
(Her bir masaya bakan/masayla ilgilenen iki elemanları/garsonları var.)
(Müşterilerle ilgilenen/müşterilere bakan masa başına iki elemanları/garsonları var.)
- He waits on customers in an electronics store.
(Bir elektronik mağazasında müşterilerle ilgileniyor.)
- "Help yourself," she said, "I'm too tired to wait on you."
("Servisi kendiniz yapın/yemeğinizi kendiniz alın, size servis yapmaya hiç halim/mecalim yok" dedi/diye söyledi.)
- Each waiter is assigned certain tables and they only wait on people at those tables.
(Her bir garson belli masalara görevlendirilmiştir ve yalnızca o masalardaki müşterilere servis yaparlar.)
(Her bir garsonun ilgileneceği/servis yapacağı masalar bellidir ve yalnızca o masalardaki müşterilerle ilgilenirler/müşterilere servis yaparlar.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder