16 Nisan 2015 Perşembe

Günübirlik ADANA

Gezi tarihi: 24 Mart 2015, Salı
Evli ve çocuklu bir kimsenin gezmesi öyle kolay olmuyor.
Ailecek her yere gidemiyorsunuz. Çocukların en azından belli bir yaşın üzerinde olmaları gerekiyor. Senin zamanın müsaitken, onların zamanı müsait olamayabiliyor.
Uzun lafı kısası bunlar bahane, insan bazen tek başına ya da sadece arkadaşlarıyla gezmek istiyor yahu!

İşte ileride bu yönde kullanmak üzere kredi kazanmak maksadıyla eşimle bir iki günübirlik gezi planlamıştım. Ana yüreği, ikna etmek kolay olmadı. Sonunda iki ili kararlaştırdık. Adana ve Elazığ.

Çocukları kayınvalideye emanet bıraktık. Büyük oğlan oğlum (7) zaten gün içinde okulda olacaktı. Kayınvalideciğim küçük kızımı (3) biz akşam dönene kadar idare edecekti artık.

Sabah altı Pegasus uçağıyla Sabiha Gökçen'den yolculuğumuz başladı. Hatun, 2008'deki Umre yolculuğumuzdan bu yana ilk defa uçağa bindiği için az da olsa heyecanlıydı.
Sorunsuz bir uçuşun ardından 07:15 gibi Adana'ya vardık.
Gezi planımda kahvaltıyı Seyhan Baraj Gölü kıyısında yapmak vardı. Taksiciye Çobandede mevkiine ne kadar tutar diye sorduğumuzda 45-50 TL cevabı alıyoruz.
Ne gerek var? Çocuklar yok yanımızda. Küçük bir sırt çantasından başka eşyamız da yok. Vakit sabah erken, trafik de yok.
Havaalanının dışından Meydan minibüsüne binerek (kişi başı 2 TL) Sabancı Camii dibinde iniyoruz. Oradan da Topel 1 nolu minibüse binerek (kişi başı 2 TL) Çobandede kavşağında iniyoruz. Böylece 42 TL cebimizde kalmış oldu.
Beş dakika kadar yürüyerek Tahta Masa isimli restoran kafeye varıyoruz. Manzara muhteşem.

İçinde sıkmanın da yer aldığı mükellef bir kahvaltı yapıyoruz.
Sıkma, gözlemenin Adana versiyonu.















Kahvaltı bize 40 TL'ye patlıyor. Taksicinin parasını kahvaltıda yemiş olduk.

Ve yürüyüş maratonumuz başlıyor.
Kenan Evren Bulvarı üzerinden Turgut Özal Bulvarına kavuşuyoruz. Yürüdükçe Tahta Masa da, kahvaltıda yediklerimiz de geride kalıyor.
Adımlarımız midemizde yer açıyor.
Al işte Göksel Tantuni. Mersin'de değiliz ama lezzetli bir tantuni yiyebiliriz. Fazla aç olmadığımız için tadımlık 2 adet tantuni söylüyoruz. Ama masa salata-yeşillik mezeleriyle donatılıyor.


Yayık ayranı ile 17 TL hesap geliyor bu güzel manzaraya.

Hemen 300 metre geride bulunan Fruit Garden isimli dondurmacıya geçiyoruz. Buranın özelliği yüzde yüz doğallık iddiasında bulunmaları.
Muhteşem bir waffle ve dondurma geliyor. Doğallık iddiaları kesinlikle boş değil.
Böyle bir waffle daha önce mideme girmemişti, keza dondurma için de aynı cümleyi rahatlıkla kurabilirim. Dubrovnik'de yediğim dondurmayla yarışır rahatlıkla. Hesap da çok ekonomik geldi. 18 TL.

Tatlımızı da yemiş olduk. Hatun özellikle waffle'dan çok memnun kaldı.
Yürüyüşe devam. Derken hatun ayakkabıdan şikayetçi olmaya başlıyor. Yeni ayakkabı vurmaya başlamıştı. Çaresiz hem yürüyüp hem de bir ayakkabıcı aramaya başladık.
Hatun pahalı ayakkabılara göz atarken neyse ki onu ucuz bir babetle kandırıyorum. 10 TL.
Ben eşimi çok seviyorum.
Bulvar boyunca yürümeye devam ederek kanala varıyoruz. Kanal kapaklarının olduğu bölge gür sesiyle karşılıyor bizi.
Kanal boyunca yürümeye devam ediyoruz. Adana'nın sıcak havası az da olsa serinliyor burada.
Hedefimiz Sabancı Cami.
Camiye yaklaşırken asma köprüden (Sinan Paşa Köprüsü-hemen karşısında güzel bir saat kulesi var.) karşıya geçerek karşı kıyıdan da yürümüş oluyoruz.

Hatuna geçen sene oğlumla yaptığımız Adana seyahati anılarımı anlatıyorum. Özlemiş ya yavrusunu, daha bir dikkatle dinliyor.
Oğlumu geçen sene yürütememiştim fazla. Acısını anasından çıkarıyorum.

Kennedy Köprüsü üzerinden tekrar karşı kıyıya geçerek Sabancı Camiine varıyoruz. Öğlen namazı molası imdadımıza yetişiyor. Cami çok büyük. Abdesthane bile camiye uzak. Kışın iki vakit arası dar olduğundan abdesthaneden ancak diğer vakit namazını cemaatle kılmaya yetişirsiniz.


Adana'nın özellikle merkezi Sabancı demek. Camisi, oteli, kültür merkezleri... Sabancı ismini bir çok yerde görüyorsunuz.
Şimdi hedefimiz Taş Köprü.
Kennedy Köprüsünün altından kıyı boyunca yürüyerek bu tarihi köprüye ulaşıyoruz.
Romalılardan kalma bu köprü. 3.10 m yüksekliğinde 13 m genişliğinde 21 gözlü ve taştan yapılmış. Günümüzde 21 gözden sadece 14’ü kalmış.



Yeni hedefimiz Ulu Camii. Taş köprüden çarşı ve dükkanların bol olduğu mahalleye doğru dalıyoruz.
Ve karşımızda Ulu Camii. Adana'nın en meşhur camii. Sabancı Camisini değil altı, yirmi minareli yapsalardı da Ulu Camii yine aynı kalırdı.
Ramazanoğullarından miras bu cami. 1510'lu bir yapım tarihi var.


Camiyi ziyaret ediyoruz. İkindi namazına daha var. Burada vakit namazı kılma planım tutmuyor. Başka sefere inşallah.
Hemen arka sokaktan tarihi saat kulesine doğru yol alıyoruz. Adana'nın tarihi eserlerinin ilk sırasında yer alıyor.
Kentin en eski yapılarından biri. 1882 yılında, Adana Valisi tarafından inşa edilmiş.
32 metre yüksekliğiyle Türkiye’deki en uzun saat kulesi. Fransız işgali sırasında hasar görmüş ama 1935’te yeniden inşa edilmiş.

Hediyelik cezerye alalım diyoruz. Saat kulesinin hemen karşısındaki Yeni Uğur cezeryecisine giriyoruz. Çeşit az. Girdik boş çıkmayalım diyoruz. Siz çarşıdaki cezeryecileri denerseniz, daha iyi edersiniz.
Sırada şalgam ve kebap var. Şalgamı reklamına çok güldüğüm İçenbilir Hacının Şalgamı'nda içeceğiz.
Yürü yürü... Çarşı pazar geziyoruz bu sayede. Sakatat kültürü çok yaygın Adana'da.
Derken şalgamcıya varıyoruz. Gerçekten çok güzel bir lezzet. Hanım benim bardaktan yudumluyor. Midesine güvenmiyormuş. Bardağı 1 TL.
Şimdi hedef final. Yani kebap finali.
Methini çok duyduğumuz Birbiçer kebap'a doğru yürümeye başlıyoruz. Yine çarşı pazar ve Adana sokakları...
Ve kebabçıdayız nihayet...
Ciğer ve kebap söylüyoruz. Yine zengin bir salata-yeşillik mezeleriyle donatılıyor masa.
Gayet lezzetli. Ama öyle ahım şahım değil.
Hesap ekonomik sayılır. 50 TL




Vakit ilerledi. Cep telefonumdaki Runkeeper uygulamasına bakıyorum. Aman Allahım! 18 km yürümüşüz. Maşallah...
Yorgunluk boşuna değilmiş.
Hatun gözümde büyüyor. Takdirimi kazandı. Bana ayak uyduramaz diyordum ben de.
Bir dahaki gezimiz -Elazığ- için korkmadan daha cesurca yürüyüş programı yapabilirim.

Velhasıl, havaalanına kadar da yürümeye gerek yok. Hemen kebapçının karşısından Meydan minibüsüne binerek havaalanına varıyoruz. Akşam altı uçağıyla döneceğiz.
İkindi namazı havaalanı mescidine nasip oluyor.
Hanım yorgun, ben yorgun.
Kadıncağız yorgunluktan çocuklarının özlemini unuttu.
Dönüşte pilot can sıkıyor. Daha uçuş başlamadan türbülans tehlikesinden bahsediyor.
Gel de uyu. İnene kadar gayet sakin bir uçuş olmasına rağmen ben sakin yolculuk yapamıyorum.
Bu da hanımın ahı olabilir.
Bir gezimiz böyle sona eriyor. (Evde çocuklarla kavuşmamızı anlatmama gerek yok. Anne-baba iseniz, burada yazılmamış satırları okuyacaksınız zaten.)
Gezimizin rotasıyla alakalı detaylı haritaları paylaşıyorum. Umarım yardımcı olur.
Hoş kalın











2 yorum:

  1. Adana'ya hiç gidesim yoktu. ..
    ne güzel yaşamış ve bize anlatmışsın
    rehber e bile ihtiyaç duymaya gerek kalmamış. ..
    Teşekkürler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkürler Kübra.
      Sen Adana'ya bizden daha yakınsın. Al enişteyi, çocukları, doğru Adana... Şimdi portakal festivali de var oralarda... Sokakları çok renkli olur.

      Sil