4 Mayıs 2015 Pazartesi

Günübirlik ELAZIĞ

Gezi tarihi: 21 Nisan 2015 Salı
Hatun'la bir iki ay öncesinden bilet alıp kararlaştırdığımız günübirlik kaçamaklardan biriydi Elazığ.
Agah okulda olacaktı gün boyu, Şevval de kayınvalidede.

Sabah 06:50 Pegasus uçağıyla Sabiha Gökçen'den havalanıyoruz. Gayet rahat bir uçuşun ardından saat 08:20'de Elazığ'dayız. Hava bulutlu. Yağmur sürpriz olmayacak.

Havalaanında kiralık arabamızı alıyoruz. Ver elini doğru Harput.
Havaalanından Harput arabayla 10-15 dakika sürüyor. Harput, Elazığ merkezden 6 km uzaklıkta, yüksekçe bir yer. Elazığ'ı doğurmuş ama şimdi kendisi Elazığ'ın mahallesi...
Harput yolundan Elazığ

Harput  isminin  ilk  hecesi  olan  Har, taş  (kaya) anlamına,  son  hecesi olan  put   (berd) ise   kale  anlamına  geliyor.  Taş  Kale  anlamında yani.
İlk yerleşim yeri Harput. Daha sonra yerleşimler bugünkü Elazığ şehrine doğru kayıyor.
Şehrin adı, Sultan Abdülaziz'in şehrin kurulmasına ve imarına katkılarından ötürü, "mamüratülaziz" (Aziz'in imar ettiği yer” olmuş. Telaffuzunun zorluğundan dolayı halk tarafından Elaziz söylenegelmiş.

Atatürk'ün  1937  yılında  şehre  teşrifleri  sırasında Atatürk'ün teklifi ile "Azık  İli"  anlamına  gelen  "ELAZIK" adı  verilmiş, bu  isim  daha  sonra  "ELAZIĞ"a dönüşmüş.
Gazi Paşa, anlayacağınız böylece hem halkı bir telaffuz zorluğundan kurtarmış, hem de yeni cumhuriyetimizi, Osmanlı'yı hatırlatan eskinin bir izinden kurtarmış. Bir taşla kaç kuş?

Elazığ demek, aslında Harput demek. Çünkü Elazığ'ın kendisi yeni bir şehir. Şehir merkezinde öyle çok vakit ayırmaya değecek yerler yok.
Gezimiz Harput ağırlıklı olacak anlayacağınız.
Karnımız aç. Arabamızı Balakgazi Parkına bırakıyoruz. Balakgazi tesislerinde kahvaltı yapacağız. Bu tesis lezzeti ve şehir ile baraj gölünü kapsayan manzarası ile meşhur. Ayrıca hemen yanında Balakgazi'nin at üstündeki heykeli var.
Balak Gazi Harput için önemli bir tarihi şahsiyet. Belek Gazi diye de isimlendirilen müslüman bir Harput hükümdarı. Selahattin Eyyubi ile kıyaslayanların olduğunu söyleyeyim, siz düşünün artık.



göme


patila

Kahvaltı on numara. Kavurma etinden yapılan göme isimli böreği ve patila denilen gözlemeleri ile çok doyurucu.
Şimdi artık yediklerimizi eritme zamanı. Hava da yağmuru geciktirerek bize hadi diyor.
Harput'u gezmek istiyorsanız kesinlikle yürümelisiniz. Öyle göz korkutucu bir yer değil. Topu topu 5-6 km en fazla.
Her yer cami, türbe ve tarihi eser kalıntılarıyla dolu... Keşke daha iyi korunabilseymiş. Ama içinde doğal yaşamın sürdüğünü görmek insana keyif veriyor.
Evet, her yer türbe... Derler ki: “Harput’ta 49 tane, kutsal insan türbesi/yatırı varmış. Bunların sayısı 50 olsa, Harput, kutsal yer olarak kabul edilecekmiş."
Burada ölsem sayı tamamlanır hani.
Alacalı Cami, Ağa Cami ve Kurşunlu Camiinden geçerek meşhur Arap Baba türbesine varıyoruz. Belki de Harput'un en meşhur yeri burası.
Arap Baba büyük velilerden. Efsaneye göre kıtlık olunca halktan biri gördüğü rüya üzerine Arap Baba’nın türbesine girer ve başını kesip dereye atar. Bu sefer yağmurlar sel olacak şekilde yağar. Tekrar başı naaşının yanına getirince yağmurlar normale döner.
Arap Baba'yı asıl meşhur eden şey ise, çürümeyen bedeni. Camekan içerisindeki bedeni önceden ziyaretçilere gösteriliyormuş. Ama artık yasssaak kardeşim.. 
Diz çöküp türbe içinde duamızı ediyoruz.

Türbeden Harput evine yürüyoruz. En rüzgarlı yer burasıydı ve yağmur hafif atıştırmaya başlıyor.

Hemen ardından kaleye doğru yol alıyoruz. Harput kalesi...
Kale bakım altında ve kazı çalışmaları devam ediyor. Önünde şantiye görüntüsü çirkinlik meydana getiriyor. Aşkımızı yine kazımışız tarihi taşlara...Sevgili isimleri dolu tarihi taşların üzeri... Öküz bile aşkını daha güzel ifade ediyor yahu..
Kale virane ama görkemli.. Seyir manzarası çok hoş.. Şehri ve baraj gölünü izleyebilirsiniz. Çıkışı göze alın, çok yorucu değil.
Kale ile ilgili iki rivayeti de aktarayım sizlere:
Urartular tarafından yaptırılan kale aynı zamanda Süt Kalesi olarak biliniyor. Rivayete göre kalenin inşası döneminde yaşanan kuraklık nedeniyle su kullanılamaz ve o yıl hayvanların sütleri bol olduğu için harcında süt kullanılır.

Diğer bir efsaneye göre; kalenin pek çok dehlizi vardır. Bu dehlizlerden birinde, güzeller güzeli bir kız yaşarmış. Ancak, büyülü olduğundan, sürekli kendisi için yaptırılan bir altın köşkte uyurmuş. Sadece yılda bir kez uyanırmış. “Süt kalesi yıkıldı mı? Katırlar kuzuladı mı? Dere hamamının yerinde yeller esiyor mu?“ diye sorar, sonra yeniden uykuya dalarmış. Eğer bu sayılanlar gerçekleşirse: Harput yıkılacak, kıyamet kopacakmış. Bazı kişilerin bu kızın sesini duyduğu kulaktan kulağa söyleniyormuş.





Kaleden inip Meryem Ana kilisesine yol alıyoruz. Eski bir Süryani kilisesi.. Bugün sadece boş mekanı mevcut. Ama yılın belli döneminde Süryaniler burada ibadetlerini yapıyorlar.
Kiliseden çıkıp yürüyüşümüze devam ediyoruz. 
Eğik minaresi ile Ulu Cami çok güzel bir manzaraya sahip. Minaresinin eğri durumda oluşu ve tuğlalarının süsleme ögesi olarak kullanılması bakımından ilgi çekici.
Ulu cami ile ilgili bir efsane var. Şöyle ki: Ulu caminin bahçesinde, bir kandil gecesi iki arkadaş otururken, birisi diğerine “caminin bahçesinde, mihrabın hemen önünde bulunan dut ağacının eğilip kalktığını, yani secde ettiğini” söyler. Diğer arkadaşı ise, hayretler içinde: “Ben de caminin minaresinin eğilip kalktığını gördüm” der. İki arkadaş, korku içinde oradan uzaklaşırlar. Böylece minare ve ağacın sırları ortaya çıkmış olur. O günden beri, ağaç ve minare, secde edercesine eğik dururlar. Hatta minare, birkaç kez onarılarak düzeltilmiş, ancak tekrar eğilmiş.

Ulu Caminin hemen yanında Şefik Gül Kültür evi var. Açık olsaydı güzel bir ziyaret noktası olacaktı. Harput kültünü somut olarak görebileceğiniz bir ev. Cuma, Cumartesi, Pazar ve Çarşamba günleri saat 10 ile 17 arası açık.
Mansur Baba türbesi ile Meydan Cami kalıntısını ve Sara Hatun camisini gördükten sonra tekrar arabamızın yanına varıyoruz. Bakkaldan hanım çilek ve portakal alıyor.
Mansur Baba türbesi
Harput yürüyüş rotamız

Şimdi hedef Buzluk mağarası... Harput'a 5 km mesafede. Eskiden Harput'un soğuk hava deposuymuş.
Braj gölü manzarası nefes kesiyor. Mağara pek belirgin değil.. Güzel bir çalışma yapılması gerekiyor.

Tekrar Harput'a dönüyoruz ve hemen vakit kaybetmeden Keban barajına doğru yola çıkıyoruz. Şehir merkezinden geçerek Keban yoluna çıkıyoruz. Cip ve Poyraz üzerinden giderek Keban'a varıyoruz. Elazığ merkez-Keban yaklaşık 50 km.
Keban'a girmeden hemen solda Çırçır şelalesinde mola veriyoruz. Burası dünyanın en genç doğal şelalesi. Keban barajı sonrası oluşan bir doğal şelale.
Heybetli sesi ve muhteşem görüntüsüyle hemen yanı başındaki alabalık çiftliği tesisinde yemek yiyoruz. Elazığ ülkemizin alabalık üretim lideri...
Bu restoranda sadece alabalık var. Ama 25 çeşit yemek var. Köftesinden kebabına...
Köfte ve kebap tarzı uydurma şeyler hoşumuza gitmedi. Tadı yok.
Ama klasik alabalık ve kavurma-soteleri enfes...



Öğle namazımızı tesislerin mescidinde kılıyoruz.
Buraya kadar gelip de Keban ilçesini görmeden olmaz. Çırçır şelalesinden hemen 1 km sonra Keban ilçesi... Merkezden geçerek köprüye kadar varıyoruz. Baraj tribünleri buradan çok rahat görünüyor.
Keban baraj gölü Atatürk barajından sonra ülkenin ikinci en büyük yapay gölü. Doğal göllerle bir arada sıralandığında Van Gölü, Tuz Gölü ve Atatürk Baraj Gölü'nün ardından 4. sırada yer alıyor.
Keban barajı ise dünyanın 4. büyük, Türkiye'nin en büyük barajı...
baraj inşaatında çalışan işçiler anısına dikilen anıt saat


Tekrar geri dönüp Keban ilçe merkezinden geçerek dönüş yolumuza koyuluyoruz.
İstikamet Hazar Gölü.
Elazığ merkezden geçip havaalanı-Diyarbakır yoluna giriyoruz.
Hazar Gölü Elazığ'a 22 km uzaklıkta... Hazarbaba ve Mastar dağları arasına sıkışmış tektonik bir göl. Uzunluk 22 km, genişlik 6 km…
İçerisinde batık bir şehir keşfedilmiş.
Plajları ile halkın yüzdüğü bir göl. Su sporları bu gölde çok revaçta..
Göl kıyısındaki Sivrice ilçe merkezine giriyoruz. Burası Elazığ'ın sayfiyesi konumunda. Önünde göl, arkasında kayak merkezi Hazarbaba dağı...
Elazığ, baraj gölleri ile iklimi değişiklik göstermeye başlamış bir şehrimiz.
Sivrice'de göl manzarası için Öğretmenevine gidiyoruz. Hava soğuk. Fazla duramıyoruz. Vaktimiz de azalıyor. Nefis göl manzarasında çayımızı içip kalkıyoruz.

İstikamet şehir merkezi... Arabamızı şehrin kalbinde yer alan İzzet Paşa Camii yakınındaki bir otoparka bırakıyoruz. Burası tarihi bir cami olmasa da Elazığ'ın merkezi olmuş bir yer. Vakfıyla birlikte Elazığ'a etkisi büyük.
İkindi namazımızı burada kılıp hemen alışveriş için kapalıçarşıya gidiyoruz. Caminin karşısındaki vilayet binasının arkasında bulunuyor kapalıçarşı... Hediyelik bir şeyler alacaksanız, burası en doğru adres..
Sakatattan tutun da Elazığ'ın meşhur orcik (pestil sucuk) ve Ağın leblebisine kadar her şeyi bulabilirsiniz.
Eve eli boş gitmek olmaz. Biz de cebimizi boşaltıp elimizi dolduruyoruz.
Ağın leblebisi gerçekten çok farklı... Güzel bir aroması var.

Tekrar Harput yolundayız. Akşam yemeğini burada yiyeceğiz. Elazığ merkezde yöresel yemek yapan yer yok gibi. Zaten Elazığlılar yemek yemek için Harput'u tercih ediyor.
Biz de Gakkolara uyalım.
Bu arada gün boyunca 15-20 kişiyle muhabbet etmişimdir. Dikkatimi çeken şey, muhabbetin hemen ikinci cümlesi sizin işinizi sormak oluyor. Garibime gitti doğrusu.
Yemek için tercihimiz Ensar Et Lokantası. Meşhur olduğu içerisinin kalabalığıyla meşhur oluyor. Diğer restoranlar garip kalıyor müşteri yönünden. Burası Pirzolacı Yusuf Usta olarak meşhur. Elazığspor buranın etlerini yiyerek şampiyon oldu diyormuş Gakkolar...
Tarihi Sara Hatun Camisinin yanındaki Cemşit hamamı restore edilerek restorana dönüştürülmüş.
Fileto şiş ve Harput kebabı yiyoruz. Tek kelimeyle enfes. Neden bu kadar ilgi gördüğü ortaya çıkıyor.
Bunlar et işini biliyor doğrusu.


Yemek sonunda Dolanger isimli yörenin tatlısını yiyoruz. Çok hafif ve harika...

Akşam namazını hemen yanındaki Sara Hatun camiinde kılıp kahve için geri dönüyoruz. Elazığ'ın meşhur kahvesi çedene kahvesi. Antep'te içtiğim menengeç kahvesinin buradaki ismi bu...



Vakit iyice daraldı. 21:30 uçağıyla döneceğiz. Elveda güzel Harput!

Havaalanına doğru yola çıkıyoruz. Havalaanında arabamızı teslim ediyoruz.
Günün yorgunluğu bize eşlik ediyor. Ama yüzümüz gülüyor. Hem güzel bir gün geçirdik, hem de özlediğimiz canlara gidiyoruz.
Hatun, bir dahaki yolculuğumuzda en azından Agah da bizimle gelsin diyor.
Dur bakalım, hele ben kazandığım kredileri bir kullanayım tek başıma rahat rahat. 

1 yorum: