31 Mayıs 2015 Pazar

ARABAYLA GÜNEYDOĞU ANADOLU TURU-5

5. Gün (Diyarbakır-Nemrut-Adıyaman)
18 Mayıs Pazartesi 2015

Sabah 4 buçuğa gelirken kalkıp odada namazlarımızı kılıyoruz. Bugün ilk defa fazla acelemiz yok. Biraz rahat hareket edebiliriz.

Tarihi Diyarbakır'ı gezeceğiz. Yani sur içini... Otelimiz zaten Dağkapı'ya çok yakın.
Tarihi Diyarbakır'ın merkez caddesi olan Gazi caddesinden başlıyoruz yürümeye... Zaten tarihi eserlerin çoğu bu cadde üzerinde...

Hasan Paşa Hanına giriyoruz ilk. Sabah çok erken, esnaf daha yeni yeni açıyor dükkanlarını.
Bu hanın kahvaltısı meşhur ama bir o kadar da gereksiz pahalı...
Hemen biraz ilerisinde meşhur Ulu Camii.. Restorasyonu devam ediyor.
Bu cami Anadolu'nun ilk camisi ve İslam aleminin 5. Harem-i şerif'i olarak kabul edilmekte. İlkin pagan dönemine ait bir tapınak iken, 639 yılında kentin Müslümanlara geçmesi ile camiye dönüştürülmüş. Caminin 4 ayrı cephesi var ve bu 4 ayrı cephe islam'ın 4 ana mezhebini temsil ediyor. Günümüzde Hanefi ve Şafiiler iki ayrı mekanda ibadet ediyorlar.
Caminin avlusunda demir parmaklıklar içinde güneş saati bulunuyor…



Gazi caddesini sonuna kadar yürümeye devam ediyoruz. Cadde sağlı sollu tarihi eserlerle çevrili. Hanlar, camiler...

İlginç mimari yapısı ile Dört Ayaklı Minare (Şeyh Mutahhar Camii)..
1500 yılında Akkoyunlu Sultanı Kasım Bey tarafından yaptırılmış. Anadolu'da bulunan dört sütun üzerine oturtulmuş tek minare özelliği taşıyor. Dört ayak İslam'ın dört mezhebini temsil ediyor. Minare ise İslam Dinini temsil ediyor. Minare yekpare taş sütun üzerinde dört köşeli olarak inşa edilmiş. Sütunların üzerinde fırınlanmış ağaç kullanılması da minarenin özelliklerinden biridir. 
Bir inanışa göre yedi defa sütunların arasından geçenin dileği kabul edilirmiş.


Butik otele dönüştürülmüş Deliller Hanı...
Yapımı 1527 olan han adını, Hicaz’a gidecek hacı adaylarını götüren delillerin (rehberlerin) handa kalmalarından almış. İstanbul’daki Ayrılık Çeşmesi metro durağından uğurlanan hacı adayları bu hana gelir, rehberlerini alarak yola devam ederlerdi.

 Mardin Kapı...
 On Gözlü Köprü... . 1065 yapımı kesme taştan, Mervaniler tarafından yapılmış. Köprü ayrıca her yıl önemli bir ritüele de konuk oluyor. Dicle nehri, Zap, Fırat ve Aras nehirleriyle birlikte cennetin 4 nehrinden biri olarak kabul edilir ve “Allah’a giden yol” olarak bilinir. Bu özelliği nedeniyle, yöre insanı özel günlerde ve bayramlar öncesinde on gözlü köprü üzerine çıkarak, dilek ve isteklerinin yazılı bulunduğu kağıt parçalarını, Dicle nehrine bırakırlar. Bu dileklerinin Allah’a ulaşacağına ve kabul göreceğine inanırlar.

 Hasan Paşa Hanı... Kişi başı 22 TL kahvaltı olunca, ne gerek var diyerek ayrılıyoruz handan....

 Meyankökü içeceği çok seviliyor bu şehirde...
Çin Seddi’nden sonra en uzun sur olması ile ünlenen Diyarbakır Surları
Dünyanın en eski surlarından biri.. üzerinde farklı 12 medeniyetin yazıtları var.
Diyarbakır Surlarının uzunluğu yaklaşık 5700 mt, yüksekliği ise 10-13 mt arasında değişmekte. Toplam 82 burç var surlarda.
Dağkapı tarafındaki burçlar 1932 yılında zamanın valisi tarafından şehrin hava akışını engellediği gerekçesiyle yıktırılmış. Bu trajik yıkımı gören bir Fransız araştırmacı arkeolog durumu merkeze bildirmiş ve yıkım durmuş.

Kale-Hz.Süleyman-Nasiriye camisi…. İç kalede, sur duvarına bitişik olarak yapılmış.
Cami, üzerinde bulunan kitabeye göre: 1156-1169 yılları arasında, Ebül Kasım isimli bir şahıs tarafından yaptırılmıştır. Bu konuda da bir söylenti bulunmaktadır. Söylenenlere göre: Ebul Kasım’ın rüyasına giren Hz. Süleyman “Üzerimiz ne kazana kadar açık kalacak?” diye sormuş ve bunun üzerine cami yaptırılmış.
Ama, aynı zamanda, caminin Mervani Hükümdarı Nasruddevle tarafından yaptırıldığı da söylenmektedir ki bu nedenle ismi “Nasıriye Camisi” olarak da anılmakta.
Caminin hemen yanında, Halid Bin Velid’in oğlu Hz. Süleyman’ın, Osmanlı döneminde yaptırılan mezarı bulunmaktadır.
Ayrıca, Diyarbakır şehrinin Müslümanlar tarafından fethi sırasında şehit düşen 27 sahabenin burada defnedildiği görülmekte. Yani cami yapısı, 27 sahabenin mezarı üzerine inşa edilmiş. Cami altındaki türbe bölümüne bir merdiven ile iniliyormuş. Ama, bu merdiven zamanla kapanmış. Onların anısına, caminin avlusuna, Hz.Süleyman için bir sanduka yaptırılmış ve daha sonra bunun çevresi de, bir çok mezar tarafından sarılmış.
Caminin bitişiğindeki türbe ve sahabelerin mezarlarının varlığı nedeniyle, cami, özellikle Perşembe akşamları ve Cuma günlerinde yoğun ziyaretçi akımına uğramakta.
27 sahabe efsanesi… Rivayete göre: şehit sahabelerin türbedarı olarak “Şeyh Muhyiddin Efendi” görevlendirilmiş. Bu şahıs, her Perşembe akşamı, şehitlerin cenazelerinin bulunduğu mahzene iner ve onların bozulmamış bedenlerinde bulunan yaralarından akan kanları pamukla siler ve temizlermiş. Ancak: şehitlerin üzerinde şehrin valisi Murtaza Paşa tarafından yenilenen bir örtü bulunmakta ve türbedar örtüyü kaldırmadan şehitlerin yaralarını temizlemekteymiş.
Günlerden bir gün türbedarın pamuk alacak parası kalmamış ve çarşıya gittiğinde nasıl pamuk alacağını düşünürken, karşısına çıkan bir zat kendisine para verir. Türbedar bu para ile pamuk alır, şehitlerin kanını silmek için yeniden mahzene indiğinde ise, şehitlerin üzerindeki örtüyü merak edip kaldırır ve örtünün altında çarşıda kendisine para veren zatı görür ve korkudan dili tutulur.
Şehirde, bu olay duyulunca şehitlerin yaralarından kan akmaz olur. Bunun üzerine mahzene açılan kapı duvarla örülerek kapatılır.
Günümüzde bu mahzene inen herhangi bir kapı bulunmamakta ve eski kapının nerede olduğu bilinmemekte.
Hz. Ömer tarafından görevlendirilen, Halid Bin Velid komutasındaki Arap ordusu, Kuzey Metopotamya bölgesine doğru ilerlerler ve bu sırada Diyarbakır’a varırlar. Diyarbakır surlarının muhteşemliği karşısında, günler-aylar birbirini kovalar ve şehir ele geçirilemez. Bu sırada, ramazan ayında, oruç tutmaya başlarlar. Başlarındaki komutan Halid Bin Velid, her gece askerleri tarafından sahur için bırakılan “ekmek” parçasının birkaç gün üst üste bırakılmadığını görünce, bunun nedenini sorar ve araştırıldığında, bırakılan ekmeğin, bir köpek tarafından alınarak, Diyarbakır şehir surlarındaki bir kovuktan, şehir içine sokulduğu görülür. Bunun üzerine, köpeğin girip-çıktığı bu kovuk genişletilir ve buradan şehre giren Hz. Süleyman ve 27 arkadaşı sahabe, kapıları açmalarının ardından şehit olurlar. İlaveten 13 sahabe ise, surların farklı bölgelerinde, yine aynı kuşatma sırasında şehit olmuşlardır. Yaralanan Sultan Sa’sa'nın da bir süre sonra şehit olmasıyla, bölgede 41 sahabenin gömüldüğü söylenmektedir.
Bu sahabelerden 30 tanesinin mezarı bilinmektedir. Ancak, kuşatmanın ardından bir kısım sahabe, şehirde yerleşmiş ve bunların toplamının 541 olduğu bildiriliyor. Hatta, şehirde şecerelerin tutulduğu ve sahabe torunu olduklarını söyleyenlerin bile bulunduğu söyleniyor. Evet, tarihi özellikleri yanında dini özellikleri de ön plana çıkan bu şehirde: 6 peygamber kabri ve 3 peygamber mekanı bulunduğu belirtiliyor. Hatta, sahabe kabirlerinin sayısı bakımından Mekke ve Medine’den sonra, dünya üzerinde üçüncü şehir olduğu da söyleniyor.


Sabah 6 buçuk gibi başladığımız yürüyüşümüzü 9 civarı aynı caddeyi geri yürüyerek bitiriyoruz.
Dağkapı'dan Gazi caddesinin girişi...


Kahvaltı zamanı... Kıbrıs caddesi üzerinde otelimizin yolunda güzel bir kahvaltı salonunda çorba ve kahvaltılık ile dört dörtlük kahvaltımızı yapıyoruz. Toplam 30 TL hesap ödüyoruz.

Otelin önünden arabamızı alıp yola koyuluyoruz. Rotamız Siverek üzerinden feribotla Kahta'ya geçip Nemrut Milli Parkı...

Saat 11 buçuğa gelirken Siverek-Kahta feribotuna ulaşıyoruz. Nissibi köprüsünün açılmasına sayılı günler kaldı. Bu feribot köprünün açılmasıyla tarih olacak.
 Feribota araçları geri geri sokuyorsunuz ve acayip tıkış tıkış araç alıyorlar. Arabam çizilecek diye içim gitti.

Feribottan inip Kahta yoluna koyuluyoruz. Normal planda Nemrut gezimizi kendi aracımızla yapmak vardı.
Ama arabada yol alırken mini bir zirve yapıp, Nemrut gezisini rehber araçla yapmaya karar veriyoruz. Arazi şartları araca zarar verebilir.
Vaktimiz bol. Burada hedefimiz güneşi Nemrut'ta batırmak....

Saat öğlen 1' e gelirken Nemrut Milli Parkına en yakın köylerden biri olan Karadut köyüne geliyoruz.
Işık Pansiyon'da Murat abiyle tanışıp pazarlık yapıyoruz. Tam bir Nemrut gezisi için 150 TL'ye anlaşıyoruz.
Saat 3 gibi yola koyulacağız.
Vaktimiz var. Köyün çok yakınındaki Hz. Üzeyr Makamını ziyaret ediyoruz ve burada öğlen namazını kılıyoruz.

 Tekrar köye dönüp pansiyonun bahçesinde dinlenip yorgunluk atıyoruz çay ve sohbet eşliğinde...
Saat 3 buçuk gibi aracımız geliyor. Bir minibüs ve deli şoför...
Erkeksen emniyet kemerini bağlama... Adam viraj almıyor, virajı yaşıyor adeta...

İlk durağımız Karakuş Tümülüsü (Kadınlar Anıt Mezarı)...
Milli Parkın güneybatısında Adıyaman-Kahta girişinde bulunan, Kommagene Kralı II. Mithridates tarafından annesi İsas adına yaptırılan anıt mezar, sütun üzerindeki kartaldan dolayı Karakuş Tümülüsü olarak anılmakta.
Doğu, batı ve güney yönlerde dörder sütun varken günümüze doğuda iki, batıda ve güneyde birer sütun kalmış. Doğu sütun üstünde aslan ve kartal heykel kalıntıları, batıdaki sütunun üstünde tokalaşma steli, yerde aslan heykel parçası vardır.
Araçlar, tümülüsün güney cephesinde bulunan Karakuş sütununun bulunduğu noktaya kadar çıkabilmekte.

 İkinci durağımız Kahta Çayı'nın bir kolu olan Cendere Çayı'ndaki güzel Cendere köprüsü (Septimius Severus)… Roma döneminden kalma bu köprü…
Kahta ile Sincik’i birbirine bağlayan ve dünyanın en eski kemerli köprüsü olan Cendere Köprüsü, ismini altından geçen Cendere Çayı’ndan almış.
Uzunluğu 120 metre, genişliği ise 7 metre. Hiç çimento kullanılmadan inşa edilen yapı, her biri 10 ton ağırlığında 92 adet taş blokların üst üste bindirilmesiyle oluşmuş.
Köprüde, Roma İmparatoru Septimius Severus’un yaptırdığı toplamda 4 adet sütun bulunmakta. Kahra tarafındaki 2 sütun, kendisi ve karısı için, Sincik tarafındaki sütunlar ise oğulları Geta ile Caracalla için. Caracalla, babası öldükten sonra 5 yaşındaki kardeşi Geta’yı taht kavgası yüzünden öldürür. Çevrede, Geta adına bir şey bırakmak istemeyen kötü kardeş, Geta adına olan sütunu da yıktırır. Köprünün 3 sütunlu olmasının sebebi budur.



 Yeni Kale...
Eski Kale (Arsemia)...
Herkul’ün, kendisini tanrı katında gören I. Antiochus ile tokalaşma sahnesinin bulunduğu 10 ton ağırlığındaki kabartma...
 Ve Nemrut...
Zirveye yaklaşık 800 m kala araç park yerinde arabadan iniyoruz.
İkindiyi buradaki tesisin balkonunda kılıyoruz.
Zirveye hafif yorucu bir yürüyüşle çıkılıyor.
Mutlaka yanınızda kalın giysiler bulundurun. Özellikle zirvede yürüyüşün ardından sert rüzgardan çok etkilenebilirsiniz.
 Unesco listesindeki mezar anıtlar...

 Mayıs ayının ortasında kar topu oynama keyfi...

 Dünyada güneşin doğuşu ve batışının en iyi izlendiği ilk on yer arasında Nemrut Dağı...
Şansımıza hava kapalı... Öyle muhteşem bir gün batımı izleyemeyeceğiz.


 Turist kaynıyor zirve... Herkes gün batımına odaklanmış durumda...


Gün batımının ardından hızla aracımıza iniyoruz. Şoför burada kaldı, konki kullanıyor arabayı...
Pansiyonda aracı teslim edip akşam namazımızı kılıyoruz.

İstikamet Adıyaman...
Saat 21'i geçerken varıyoruz şehre... Doğruca otelimize gidiyoruz. Otelimiz (Yolaç Otel) konum olarak çok güzel ve temiz. 3 kişi 100 TL...

Baya bir acıkmışız. Otelimizin yakınında yeni açılan bir kebapçıda ziyafet çekiyoruz kendimize...
Adıyaman caddelerinde yürüyerek eritiyoruz yediklerimizi. Yine tabi ki tatlı ve dondurma keyfi..
Üstüne bir de çay molası, ohhh.
Yatsı namazımızı Kap Camiinde kılıyoruz.
Artık yatma vakti..
Yarın dönüş günü... Sabah erken Adıyaman'ı kısaca gezip İstanbul'a doğru yol alacağız.

Günün özeti:
1- Diyarbakır Türkiye'dir.
2- Nemrut'ta güneşi doğur  veya batır....

5. gün yol güzergahımız



ARABAYLA GÜNEYDOĞU ANADOLU TURU-4

4. Gün (Siirt-Diyarbakır)
17 Mayıs Pazar 2015

Sabah 4'e gelirken uyanıyoruz. Namazlarımızı odamızda kılıyoruz.
Bir Siirt klasiğinde sıra şimdi.
Sabah namazı çıkışı büryan...

Asker ziyaret saatinden önce vaktimizi değerlendirmemiz lazım.
İstikamet Rasıl Hacar... Burası tam bir doğa harikası... Taşbaşı veya Deliklitaş olarak da biliniyor.
Muhteşem bir doğası var. Siirt'e yolunuz düşerse mutlaka burayı görün. Merkezden 4 km, Eruh yolu üzerinde...


Merkeze dönüp Çinili Minare olarak da bilinen Ulu Camiyi ziyaret ediyoruz. Kapıları kapalı olduğu için içeri giremiyoruz.

Ver elini Tillo... Tarihi ismine yeniden kavuştu dünün Aydınlar'ı...
Medreseler ve meleler diyarı… Tillo kelimesi Süryanicede “yüksek ruhlar”, Arapça'da ise “aydınları karşılama” anlamına gelmekte.
Işık olayı... Tillo’da,  her yıl, gece ve gündüzün eşit olduğu 21 Mart (ve 23 Eylül) günleri yeni doğan güneşin ilk ışınları, Kale-ül Ustad duvarındaki bir pencereden İsmail Fakirullah Türbesi’sinin kulesinin penceresine vurmakta, orada kırılıp İsmail Fakirullah’a ait sandukanın baş tarafını aydınlatmakta. Söz konusu düzeneğin astronomi, fizik, psikoloji, sosyoloji ve din ile ilgili çalışmalar yapmış olan ünlü Marifetname'nin yazarı İbrahim Hakkı tarafından hocası İsmail Fakirullah’a duyduğu saygının bir ifadesi olarak inşa ettiği söylenmekte.
Kale ül Üstad...Tillo ve Botan vadisine bakan bir tepe. İbrahim Hakkı’nın güneşin penceresinden Tillo’daki şeyhi İsmail Fakirullah’ın mezarı başına vurması için duvar inşa ettiği yer.


Tekrar merkeze dönüp asker ziyaretimiz için hazırlık yapıyoruz. Büryan alıp marketten de iki poşet abur cubur alıyoruz. Asker bahane, bizim de canımız çekti...

Ve kavuşma anı... Konki çaktırmamaya çalışıyor ama kalbi pır pır...
Kavuştuk askerimize.. Sohbet sohbet sohbet...
Nizamiyede ağaçların altında masalı bankta saatler geçiriyoruz.
Biz bir ara Ömer'le çarşıya çıkıp öğle namazımı kılıyor, fıstık alışverişimizi yapıyor ve yemek için şiş kebap yaptırıyoruz.

Konkimin dizlerine başımı koyup yarım saatten fazla uyumuşum. Bana ilaç gibi geliyor.

Planımız 4 civarı Siirt'ten ayrılmak... Akşam Diyarbakır'da olacağız.
İkindi namazımızı Nizamiye mescidinde kılıyoruz.

Rotamız Kurtalan üzerinden Batman ve oradan da Bismil üzerinden Diyarbakır...
Yolculuğumuz rahat geçiyor. Diyarbakır'a gelirken hava bozuyor. Feci bir fırtına...

Saat akşam 7 gibi varıyoruz Diyarbakır'a.. Doğruca otelimize gidiyoruz. Yağmur atıştırıyor. 
Otelimiz çok güzel.. Konumu harika. Tam merkezde... Balkar Otel.. Üç kişilik oda için 120 TL ödüyoruz.

Karnımızı doyurmamız lazım. Nebi Camiinin önündeki seyyar kebapçıda bir güzel ziyafet çekiyoruz.
Akşam namazını Nebi camiinde kılıp yediklerimizi eritmek üzere Diyarbakır'ı adımlıyoruz.
Madem midemizde yer açıldı, tatlı ve çay ile o boşluğa fırsat bırakmıyoruz.
Çok yorulduk. Yatsı namazlarımızı odamızda kılıp uykuya teslim oluyoruz.

Günün özeti:
1- Ayrılmak olmasaydı kavuşmak bu kadar güzel olur muydu?
2- Siirt, şu ana kdar gezdiğimiz iller arasında en az gelişmiş olanı... Ana caddelerinde inek görmeniz çok olağan...

4. gün yol güzergahımız