English Expressions & Phrases
take a chance
= to risk; to try something risky
take a risk; endanger oneself
do something that might result in danger or failure
take advantage of an opportunity that is potentially risky
take a risk in the hope of a favorable outcome
try something where failure or bad fortune is likely
take a flyer
= risk almak, riske girmek, riski/tehlikeyi göze almak
şansını denemek
* A: Tom, the lion might wake up!
(Tom, aslan uyanabilir/kalkabilir.)
B: I know but I'm going to take a chance.
(Biliyorum/farkındayım ama risk alacağım/riske gireceğim/şansımı deneyeceğim.)
* Come on, take a chance. You may lose, but it's worth trying.
(Hadi, şansını dene. belki kaybedebilirsin/kaybedersin ama denemeye değer.)
* I'm not reckless, but I don't mind taking a risk now and then.
(Gözü kara biri değilimdir, ama arada bir/bazen riske girerim/riski göze alırım.)
* The bank was prepared to take a chance and lend him 40% of the purchase price.
(Banka risk alıp ona alış fiyatının %40'nı faizle borç/kredi vermeye hazırdı.)
* I can't take a chance like that.
(Böyle bir riski göze alamam/böyle bir riske giremem.)
* Yes, it's possible I won't win, but I'll take a chance.
(Evet, kazanamama/kaybetme ihtimalim var, ama riske gireceğim/şansımı deneyeceğim.)
* I was miles from home, it was dark, and I had been told to be very careful, but when the car stopped, I took a chance and got inside.
(Evden kilometrelerce/çok uzaktaydım, hava kararmıştı, bana çok dikkatli olmam söylenmişti, fakat bir araba durduğunda, riski göze alıp arabaya bindim.)
* I'm taking a chance telling you this, but....)
(Sana bunu söyleyerek/anlatarak riske giriyorum, ama...)
* He took a chance by supporting the unknown artist.
(Tanınmamış/adı duyulmamış bir sanatçıyı destekleyerek riske girmişti.)
* The mountain was icy and dangerous, but we took a chance and climbed up.
(Dağ buzlu ve tehlikeliydi ama tehlikeyi göze alıp tırmandık.)
* We spent $10.000 on advertising. We took a chance, but it didn't work.It didn't increase sales.
(Reklama on bin dolar harcadık. Risk aldık ama işe yaramadı. Satışları arttırmadı.)
* I dont want to go cause I will get in trouble, but you never know, you have to take a chance.
(Başım belaya girebilir/başıma kötü birşey gelebilir diye gitmek istemiyorum, ama asla bilemezsin, şansını denemek/risk almak zorundasın.)
* Take a chance in this new game.
(Bu yeni oyunda şansınızı deneyin.)
* It is just not worth taking any chances.
(Risk almaya/riske girmeye değmez.)
* It was probably safe, but she was taking no chances.
(Muhtemelen güvenliydi/bir tehlikesi yoktu ama hiç riske girmiyordu.)
* The rope might break, but that's a chance we'll have to take.
(İp kopabilir ama bu göze almak zorunda olduğumuz/göze almamız gereken bir risk.)
* After losing $20,000 on my last business venture, I'm not taking any chances this time.
(Son ticari girişimimde yirmi bin dolar kaybettikten sonra/kaybedince, bu aralar hiçbir riske/riskli işlere girmiyorum.)
* I'm going to take a chance and buy gold. It's a gamble, but....
(Riske girip altın alacağım. Rizikolu/riskli bir iş bu ama...)
* When installing electrical equipment don't take any chances. A mistake could kill.
(Elektirkli cihaz kurulumunda hiçbir riske girmeyin. Bir hata ölüme sebep olabilir.)
* The car might break down but that's a chance we'll have to take.
(Araba bozulabilir ama bu riske girmek/bu riski göze almak zorundayız.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder