2 Kasım 2014 Pazar

İngilizce Deyimler ve İfadeler 35

English Expressions & Phrases


take a chance

= to risk; to try something risky
    take a risk; endanger oneself
    do something that might result in danger or failure
    take advantage of an opportunity that is potentially risky
    take a risk in the hope of a favorable outcome
    try something where failure or bad fortune is likely
    take a flyer

= risk almak, riske girmek, riski/tehlikeyi göze almak
    şansını denemek



* A: Tom, the lion might wake up!
  (Tom, aslan uyanabilir/kalkabilir.)
  B: I know but I'm going to take a chance.
  (Biliyorum/farkındayım ama risk alacağım/riske gireceğim/şansımı deneyeceğim.)

* Come on, take a chance. You may lose, but it's worth trying.
  (Hadi, şansını dene. belki kaybedebilirsin/kaybedersin ama denemeye değer.)

* I'm not reckless, but I don't mind taking a risk now and then.
  (Gözü kara biri değilimdir, ama arada bir/bazen riske girerim/riski göze alırım.)

* The bank was prepared to take a chance and lend him 40% of the purchase price.
  (Banka risk alıp ona alış fiyatının %40'nı faizle borç/kredi vermeye hazırdı.)

* I can't take a chance like that.
  (Böyle bir riski göze alamam/böyle bir riske giremem.)

* Yes, it's possible I won't win, but I'll take a chance.
  (Evet, kazanamama/kaybetme ihtimalim var, ama riske gireceğim/şansımı deneyeceğim.)

* I was miles from home, it was dark, and I had been told to be very careful, but when the car stopped, I took a chance and got inside.
  (Evden kilometrelerce/çok uzaktaydım, hava kararmıştı, bana çok dikkatli olmam söylenmişti, fakat bir araba durduğunda, riski göze alıp arabaya bindim.) 

* I'm taking a chance telling you this, but....)
  (Sana bunu söyleyerek/anlatarak riske giriyorum, ama...)

* He took a chance by supporting the unknown artist.
  (Tanınmamış/adı duyulmamış bir sanatçıyı destekleyerek riske girmişti.)

* The mountain was icy and dangerous, but we took a chance and climbed up.
  (Dağ buzlu ve tehlikeliydi ama tehlikeyi göze alıp tırmandık.)

* We spent $10.000 on advertising. We took a chance, but it didn't work.It didn't increase sales.
  (Reklama on bin dolar harcadık. Risk aldık ama işe yaramadı. Satışları arttırmadı.)

* I dont want to go cause I will get in trouble, but you never know, you have to take a chance.
  (Başım belaya girebilir/başıma kötü birşey gelebilir diye gitmek istemiyorum, ama asla bilemezsin, şansını denemek/risk almak zorundasın.)

* Take a chance in this new game.
  (Bu yeni oyunda şansınızı deneyin.)

* It is just not worth taking any chances.
  (Risk almaya/riske girmeye değmez.)

* It was probably safe, but she was taking no chances.
  (Muhtemelen güvenliydi/bir tehlikesi yoktu ama hiç riske girmiyordu.)

* The rope might break, but that's a chance we'll have to take.
  (İp kopabilir ama bu göze almak zorunda olduğumuz/göze almamız gereken bir risk.)

* After losing $20,000 on my last business venture, I'm not taking any chances this time.
  (Son ticari girişimimde yirmi bin dolar kaybettikten sonra/kaybedince, bu aralar hiçbir riske/riskli işlere girmiyorum.)

* I'm going to take a chance and buy gold. It's a gamble, but....
  (Riske girip altın alacağım. Rizikolu/riskli bir iş bu ama...)

* When installing electrical equipment don't take any chances. A mistake could kill.
  (Elektirkli cihaz kurulumunda hiçbir riske girmeyin. Bir hata ölüme sebep olabilir.)

* The car might break down but that's a chance we'll have to take.
  (Araba bozulabilir ama bu riske girmek/bu riski göze almak zorundayız.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder