7.Gün Plitvicka-Zagreb
(13 May 2013)
Uykusuz
gecenin ardından gün oluyor. Murat ve Enes performanslarına devam ediyorlar.
Saat 6… kahvaltı için poğaça-börek almaya gidiyorum ve bu sayede sabah sporumu
da yapmış oluyorum.
Murat ve
Enes’i uyandırdıktan sonra saat 7’e doğru Josefin geliyor. Hostelimizin
yanındaki kafede çay içip aldığımız poğaça-börekleri yiyoruz. Artık yola çıkma
zamanı. Hedefimiz Plitvicka Milli Parkı…
Yol boyunca
dayanamayıp uyuyorum. Murat arabada hala uyuyor ve performansını devam
ettiriyor. Yaklaşık bir buçuk saat sonra Milli parka geliyoruz.
Zagreb ile
Zadar arasında kalan Milli Park, birbirinden güzel 16 göl ve onları birbirine
bağlayan şelalelerden oluşuyor. 1949′ta milli park haline getirilmiş.
Hırvatistan’ın en eski milli parkı olma özelliği taşıyor. 1979′ta UNESCO’nun
dünya doğal miras listesine alınmış.
Plitvice’yi
tek ve bulunamaz yapan, yılın her döneminde göllerin, farklı mineral katman
kalınlıklarına bağlı olarak yeşilin ve mavinin başka başka tonlarına
bürünmeleri imiş. Bu parkı eşsiz kılan asıl nokta, on altı gölün birbirlerine
küçük şelalelerle bağlanarak oluşturduğu büyüleyici görüntüler…
2 nolu giriş
kapısında Josefin bizi bırakıyor. Önce bilet alıyoruz. Kişi başı 110 Kuna yani
40 TL’den daha az… Farklı yürüyüş rotaları yapmışlar ve bunları
harflendirmişler. Bir nevi çamaşır makinesi programları gibi. Biz F rotasını
seçiyoruz. Bu rota 3-4 saat arasında sürüyor.
Tabelalar çok
düzenli ve yönlendirici. Harfini takip ederek rotadan sapmamış oluyorsun.
Parkın içine adım attığınız andan itibaren müthiş bir doğa sizleri karşılıyor.
Yeşilin her tonu ve çağlayan su…
Önce tekneye binerek 150 metrelik mesafeye
karşıya geçiyoruz. Oradan da başka tekmeyle aktarma yaparak şelaleler bölgesine
geliyoruz. Tekneden inip tahtadan yapılmış yürüyüş yolunda yaklaşık yarım saat
yürüyor ve büyük şelale mevkiine geliyoruz. Dilimiz tutuluyor. Enfes bir
manzara…. Murat ve Enes aşağıda kalırken ben gözetleme terasına doğru
merdivenleri çıkmaya başlıyorum. Kesinlikle değiyor. Çok güzel açıdan
şelaleleri ve gölü gözlemliyorum.
Rotamızı
yürüyüş ile devam ettirip son olarak vagonlu araçlarla final noktasına
geliyoruz. Tekrar Josefin’le 2 nolu kapıda buluştuğumuzda her birimiz doğada
dolu dolu geçirdiğimiz dört saatin mutluluğu ile gülümsüyorduk…
Anı olarak
milli parkın tişörtlerinden alıp yola koyuluyoruz. Josefin’in bildiği güzel bir
restoranda yemek yiyoruz. Toplam hesap 50 Euro…
Saat 16:00
gibi Zagreb’e varıyoruz. Kesinlikle başkente vardığınızı anlıyorsunuz. Cep
telefonundan haritada hostelimizi (Hostel
Zagreb Mali Mrak) bulmamıza rağmen Josefin’in garipliğinden hostele
varmamız 20 dakika gecikiyor.
Eşyalarımızı
odamıza yerleştiriyoruz. Odamızda iki katlı bir ranza ve bir kişilik yatak var.
Tuvalet-banyo dışarıda ortak. Kahvaltısız kişi başı 110 kuna…
İstikamet
şehrin merkezi Trg Bana Jelacica
meydanı… Ilıca caddesini takip ederek yürüyüşle meydana 15-20 dakikada
varıyoruz. Murat ve Enes söyleniyorlar tramvaya binmediğimiz için. Oysa
yürüyerek gezilir. Taşıtla bir yerden bir yere gidilir.
Şehir ve
meydan çok canlı. At üstünde asker Jelacic’in
heykelini fotoğraflıyoruz. Jelacic, 19. yy’da Macarlara karşı isyan
hareketi başlatmış, savaşmış bir vali ve bir halk kahramanı. Heykel, Tito
döneminde Hırvat milliyetçiliği ile bağlantılı olduğundan yerinden kaldırılıp
gömülmüş. Ancak 1990 yılında bağımsızlığını ilan ettikten sonra yeni hükümetin
ilk işi heykeli yerinden çıkarıp meydana dikmek olmuş. Ayrıca kendisi bir dönem
ülkesini Osmanlı tehdidinden de korumuş.
Bu meydan
Zagreb’lilerin aynı zamanda buluşma yeri. Buluşmalar yine meydandaki beyaz saat
kulesini işaret ederek "saat kulesinin altı" ya da heykeli yer göstererek "atın
kuyruğunun altı" şeklinde oluyormuş.
Heykelin hemen
yanında ise bir havuza akan Mandusevac
Fountain/çeşmesi var. Bu su kaynağı 19 yy'a kadar Zagreb’in içme suyunu
teşkil ediyormuş. Hikâyeye göre zamanla bu çeşme cadıların buluşma noktası
olmuş. Şehrin isminin bu su ile ilgili de bir hikayesi var: Bir bahar günü
savaştan dönen yorgun ve susamış komutana "Manda" adında bir kız buradan "kaşık dolusu su" getirir.
Kaşık dolusu su Hırvat dilinde "zagrabiti" demektir. Bundan sonra
bahara kızın adından kaynaklanan
"mandusevac" şehre de kaşık dolusu sudan kaynaklanan
"Zagreb" denmiş.
Meydan eski
şehri aşağı ve yukarı bölge -Gornji grad
(Upper Town), Donji grad (Lower
town)- diye ikiye bölüyor. Aşağı bölgede daha çok 19. yy, yukarı bölgede ise
17. yy’dan kalma yapılar yoğunlukta.
Çeşmeden
yukarıya doğru yürüyoruz. Görmemek mümkün olmayan, devasa boyutuyla insanı
etkileyen St. Stephen (Zagreb) Katedrali
karşımıza çıkıyor. 1094 yapımlı fakat 1899 yılında yeniden yapılmış olan bu
katedralin iki gotik kulesi (105’er metre) bulunuyor.
Bu katedralin
özelliği, içinde eski Slav alfabesi Glagoljica (İngilizce’de Glagolitic) ile
yazılmış ve tüm bir duvarı kaplayan
yazıt. Glagoljica, 850’li yıllarda iki keşiş tarafından İncil’i Slav
dillerine çevirmek için icat edilmiş bir alfabe.
İkiz kuleleri
ile karakterize Katedral şehrin en önemi sembolü. Katedral olarak anılmakla
birlikte tam adı "The Catedral of the Assumption of the Blessed Virgin
Mary"…
Katedral kadar
önündeki sütun ve çeşme de bizi etkiliyor. Kutsal
Bakire Meryem ve Dört Melek Sütunu… Zagreb Katedrali’nin tam önündeki
meydanda yer alan sütun, üzerindeki altın renkli Bakire Meryem ve melek
heykelleriyle ünlü. Melek heykellerinin hemen altında ise şırıl şırıl suların
aktığı bir çeşme bulunuyor.
Bu bölgeye
Kaptol deniyor. Tekrar Jelacica meydanına yürüyüp güneş batmadan heykeli
fotoğraflıyoruz. Hedefimiz tarihi füniküler…
Bu füniküler tam yüz yıllık. 66 m uzunluğundaki füniküler alt ve üst şehri
birbirine bağlaması ile dünyanın en kısa kablolu füniküleri unvanına da sahip...
Alt-üst yükseklik farkı sadece 30 metre ve bu yolu 55 saniyede kat ediyor. Tek
biniş ücreti 5 kuna.
Fünikülerle
çıktığımız tepede hemen şehri yüksekten izlemek için Lotrscak Kula (Kule)’ye çıkıyoruz. Ücret kişi başı 10 Kuna… Manzara
çok güzel… Tüm Zagreb’i doya doya izliyoruz. Özellikle de renkli kiremitleriyle
meşhur St. Mark Kilisesi (Crkva sv.
Marka) Kilisenin çatısında seramikten yapılmış ülkenin üç bölgesini temsil eden
eski Hırvat ve Zagreb bayrakları bulunuyor.
Kule’den inip
Ilıca caddesinde yürürken kalabalığını görüp vardır bir hikmeti diyerek
niyetlendiğimiz dondurmacıda dondurma ve tatlı ziyafeti yapıyoruz. Bunları
eritmemiz lazım. Ilıca caddesini yürüyerek hostelimize dönüyoruz.
Bu gece
tedbirliyim. Murat uyumadan uyuyacağım ve öyle de yapıyorum.
Yarın sabah
10’da uçağımız var. Dönüş günü…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder