21 Mayıs 2013 Salı

7 Gün 3 Ülke (ARNAVUTLUK-KARADAĞ-HIRVATİSTAN) 6.Bölüm


7.Gün Plitvicka-Zagreb
     (13 May 2013)

Uykusuz gecenin ardından gün oluyor. Murat ve Enes performanslarına devam ediyorlar. Saat 6… kahvaltı için poğaça-börek almaya gidiyorum ve bu sayede sabah sporumu da yapmış oluyorum.

Murat ve Enes’i uyandırdıktan sonra saat 7’e doğru Josefin geliyor. Hostelimizin yanındaki kafede çay içip aldığımız poğaça-börekleri yiyoruz. Artık yola çıkma zamanı. Hedefimiz Plitvicka Milli Parkı

Yol boyunca dayanamayıp uyuyorum. Murat arabada hala uyuyor ve performansını devam ettiriyor. Yaklaşık bir buçuk saat sonra Milli parka geliyoruz.

Zagreb ile Zadar arasında kalan Milli Park, birbirinden güzel 16 göl ve onları birbirine bağlayan şelalelerden oluşuyor. 1949′ta milli park haline getirilmiş. Hırvatistan’ın en eski milli parkı olma özelliği taşıyor. 1979′ta UNESCO’nun dünya doğal miras listesine alınmış.

Plitvice’yi tek ve bulunamaz yapan, yılın her döneminde göllerin, farklı mineral katman kalınlıklarına bağlı olarak yeşilin ve mavinin başka başka tonlarına bürünmeleri imiş. Bu parkı eşsiz kılan asıl nokta, on altı gölün birbirlerine küçük şelalelerle bağlanarak oluşturduğu büyüleyici görüntüler…

2 nolu giriş kapısında Josefin bizi bırakıyor. Önce bilet alıyoruz. Kişi başı 110 Kuna yani 40 TL’den daha az… Farklı yürüyüş rotaları yapmışlar ve bunları harflendirmişler. Bir nevi çamaşır makinesi programları gibi. Biz F rotasını seçiyoruz. Bu rota 3-4 saat arasında sürüyor.

Tabelalar çok düzenli ve yönlendirici. Harfini takip ederek rotadan sapmamış oluyorsun. Parkın içine adım attığınız andan itibaren müthiş bir doğa sizleri karşılıyor. Yeşilin her tonu ve çağlayan su…

 Önce tekneye binerek 150 metrelik mesafeye karşıya geçiyoruz. Oradan da başka tekmeyle aktarma yaparak şelaleler bölgesine geliyoruz. Tekneden inip tahtadan yapılmış yürüyüş yolunda yaklaşık yarım saat yürüyor ve büyük şelale mevkiine geliyoruz. Dilimiz tutuluyor. Enfes bir manzara…. Murat ve Enes aşağıda kalırken ben gözetleme terasına doğru merdivenleri çıkmaya başlıyorum. Kesinlikle değiyor. Çok güzel açıdan şelaleleri ve gölü gözlemliyorum.

Rotamızı yürüyüş ile devam ettirip son olarak vagonlu araçlarla final noktasına geliyoruz. Tekrar Josefin’le 2 nolu kapıda buluştuğumuzda her birimiz doğada dolu dolu geçirdiğimiz dört saatin mutluluğu ile gülümsüyorduk…














 

Anı olarak milli parkın tişörtlerinden alıp yola koyuluyoruz. Josefin’in bildiği güzel bir restoranda yemek yiyoruz. Toplam hesap 50 Euro…

Saat 16:00 gibi Zagreb’e varıyoruz. Kesinlikle başkente vardığınızı anlıyorsunuz. Cep telefonundan haritada hostelimizi (Hostel Zagreb Mali Mrak) bulmamıza rağmen Josefin’in garipliğinden hostele varmamız 20 dakika gecikiyor.

Eşyalarımızı odamıza yerleştiriyoruz. Odamızda iki katlı bir ranza ve bir kişilik yatak var. Tuvalet-banyo dışarıda ortak. Kahvaltısız kişi başı 110 kuna…

İstikamet şehrin merkezi Trg Bana Jelacica meydanı… Ilıca caddesini takip ederek yürüyüşle meydana 15-20 dakikada varıyoruz. Murat ve Enes söyleniyorlar tramvaya binmediğimiz için. Oysa yürüyerek gezilir. Taşıtla bir yerden bir yere gidilir.

Şehir ve meydan çok canlı. At üstünde asker Jelacic’in heykelini fotoğraflıyoruz. Jelacic, 19. yy’da Macarlara karşı isyan hareketi başlatmış, savaşmış bir vali ve bir halk kahramanı. Heykel, Tito döneminde Hırvat milliyetçiliği ile bağlantılı olduğundan yerinden kaldırılıp gömülmüş. Ancak 1990 yılında bağımsızlığını ilan ettikten sonra yeni hükümetin ilk işi heykeli yerinden çıkarıp meydana dikmek olmuş. Ayrıca kendisi bir dönem ülkesini Osmanlı tehdidinden de korumuş.

Bu meydan Zagreb’lilerin aynı zamanda buluşma yeri. Buluşmalar yine meydandaki beyaz saat kulesini işaret ederek "saat kulesinin altı" ya da heykeli yer göstererek "atın kuyruğunun altı" şeklinde oluyormuş.

Heykelin hemen yanında ise bir havuza akan Mandusevac Fountain/çeşmesi var. Bu su kaynağı 19 yy'a kadar Zagreb’in içme suyunu teşkil ediyormuş. Hikâyeye göre zamanla bu çeşme cadıların buluşma noktası olmuş. Şehrin isminin bu su ile ilgili de bir hikayesi var: Bir bahar günü savaştan dönen yorgun ve susamış komutana "Manda" adında bir kız  buradan "kaşık dolusu su" getirir. Kaşık dolusu su Hırvat dilinde "zagrabiti" demektir. Bundan sonra bahara kızın adından kaynaklanan  "mandusevac" şehre de kaşık dolusu sudan kaynaklanan "Zagreb" denmiş.

Meydan eski şehri aşağı ve yukarı bölge -Gornji grad (Upper Town), Donji grad (Lower town)- diye ikiye bölüyor. Aşağı bölgede daha çok 19. yy, yukarı bölgede ise 17. yy’dan kalma yapılar yoğunlukta.

Çeşmeden yukarıya doğru yürüyoruz. Görmemek mümkün olmayan, devasa boyutuyla insanı etkileyen St. Stephen (Zagreb) Katedrali karşımıza çıkıyor. 1094 yapımlı fakat 1899 yılında yeniden yapılmış olan bu katedralin iki gotik kulesi (105’er metre) bulunuyor.

Bu katedralin özelliği, içinde eski Slav alfabesi Glagoljica (İngilizce’de Glagolitic) ile yazılmış ve tüm bir duvarı kaplayan yazıt. Glagoljica, 850’li yıllarda iki keşiş tarafından İncil’i Slav dillerine çevirmek için icat edilmiş bir alfabe.

İkiz kuleleri ile karakterize Katedral şehrin en önemi sembolü. Katedral olarak anılmakla birlikte tam adı "The Catedral of the Assumption of the Blessed Virgin Mary"…

Katedral kadar önündeki sütun ve çeşme de bizi etkiliyor. Kutsal Bakire Meryem ve Dört Melek Sütunu… Zagreb Katedrali’nin tam önündeki meydanda yer alan sütun, üzerindeki altın renkli Bakire Meryem ve melek heykelleriyle ünlü. Melek heykellerinin hemen altında ise şırıl şırıl suların aktığı bir çeşme bulunuyor.

Bu bölgeye Kaptol deniyor. Tekrar Jelacica meydanına yürüyüp güneş batmadan heykeli fotoğraflıyoruz. Hedefimiz tarihi füniküler… Bu füniküler tam yüz yıllık. 66 m uzunluğundaki füniküler alt ve üst şehri birbirine bağlaması ile dünyanın en kısa kablolu füniküleri unvanına da sahip... Alt-üst yükseklik farkı sadece 30 metre ve bu yolu 55 saniyede kat ediyor. Tek biniş ücreti 5 kuna.

Fünikülerle çıktığımız tepede hemen şehri yüksekten izlemek için Lotrscak Kula (Kule)’ye çıkıyoruz. Ücret kişi başı 10 Kuna… Manzara çok güzel… Tüm Zagreb’i doya doya izliyoruz. Özellikle de renkli kiremitleriyle meşhur St. Mark Kilisesi (Crkva sv. Marka) Kilisenin çatısında seramikten yapılmış ülkenin üç bölgesini temsil eden eski Hırvat ve Zagreb bayrakları bulunuyor.














 

Kule’den inip Ilıca caddesinde yürürken kalabalığını görüp vardır bir hikmeti diyerek niyetlendiğimiz dondurmacıda dondurma ve tatlı ziyafeti yapıyoruz. Bunları eritmemiz lazım. Ilıca caddesini yürüyerek hostelimize dönüyoruz.

Bu gece tedbirliyim. Murat uyumadan uyuyacağım ve öyle de yapıyorum.

Yarın sabah 10’da uçağımız var. Dönüş günü…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder