3.Gün ULCINJ-BAR-BUDVA
(9 May 2013)
Alarmı sabah
6’ya kurmuştum. Murat ve Enes uyurken kalkıp duşumu aldım. Erken kalkmanın
avantajı; banyoyu temizken kullanabiliyorsun.
Murat ve Enes
de kalktıktan sonra kahvaltı için otelin altındaki restoran katına indik. Sade
bir kahvaltı… omlet, peynir, reçel, yağ ve çayımız…
Saat 8’de
Demokrasi meydanında bekleyen taksicilerin yanındayız. Dün akşamdan Ulcinj’e
kaça götürürsün diye konuştuğumuz Burhan abimiz bizi bekliyormuşçasına yanımıza
koşuyor. Pazarlığı Budva’ya kadar genişletiyoruz. Planımız şöyle: Ulcinj’de bir
saat gezi, Bar’da yarım saat gezi ve Budva’ya varış. 60 Euro’ya anlaşıyoruz.
(kişi başı 20 Euro)
İşkodra-Ulcinj
arası yaklaşık 45 km. Muriqan sınır kapısından Türkiye vatandaşlarına vize
istemeyen Karadağ’a giriş yapıyoruz. Herhangi bir sorun yaşamadan artık
Karadağ’dayız. Beş kilometre kadar yol almışken pasaportumuzda giriş damgası
olmadığını fark ediyoruz. Kontrollerde bu sorun çıkartabilir diyerek geri
dönüyoruz. Öyle ya, dağları aşarak mı girdik ülkeye? Pasaportlarımıza giriş
damgalarını vurdurduktan sonra tekrar Ulcinj yollarındayız.
Muriqan sınır kapısı |
Karadağ…
Kosova’nın ardından Dünya’nın en genç ikinci ülkesi… Bizim Manisa ilimiz kadar
nüfusu ve yüzölçümü olan bu taze ülke, eski Yugoslavya'yı oluşturan altı
cumhuriyetten biriydi. Yugoslavya'nın parçalanmasından sonra Karadağ,
Sırbistan'ın zorlamasıyla yeni Yugoslavya'ya katılır. Karadağ'ın çabalarıyla
2003 yılında Sırbistan-Karadağ olarak daha esnek bir federasyon çatısı
oluşturulur. Karadağ, 21 Mayıs 2006 Pazar günü yapılan referandumda çıkan %
55,5'lik evet oyu ile ise bağımsız olma kararı alır. 3 Haziran 2006'da ise
Karadağ Parlamentosu, referandumda çıkan sonuca dayanarak Karadağ'ın
bağımsızlığını ilân etti. Euro kullanımda… Nüfusun %20’si Müslüman (Arnavut ve
Karadağlı)…
Yemyeşil dağlarının olmasına rağmen ülkeye
Karadağ denmesinin sebebi: Akşam
olduğunda güneş dağların ardından battığında dağlar kapkara görünüyor. O yüzden
de buraya Karadağ “Montenegro” deniyor. Yerel adı ise “Crna Gorna”
(Sirna Gora)
Saat 9:40 gibi
Ulcinj’e varıyoruz. Çok sakin bir şehir. Plajları için yerli insanların geldiği
yazlık bir şehir havasında. Burada Arnavut nüfus çoğunlukta… Çok fazla zaman
geçirilecek bir yer değil. Eski şehri görüp ana caddesinde turluyoruz. Bu arada
fotoğraf makinem bana sürpriz yapıyor. 16 GB bellek dolu. Hemen bellekte yer
açmak için birkaç resim siliyorum. Geçici çözümün ardından fotoğrafları DVD’ye
aktarmak istiyoruz. Birkaç dükkana uğruyoruz, bir saat sürer cevabını alınca
kafamız çalışmaya başlıyor. Niye yeni hafıza kartı almıyoruz ki? 32 GB hafıza
kartına 23 Euro veriyorum. Artık rahat rahat fotoğraf çekebilirim.
Ulcinj stari grad sokakları |
Ulcinj cami ve saat kulesi |
solda Stari Grad |
Saat 11:20
gibi Ulcinj’den ayrılıyoruz. İstikamet Bar şehri.. Ulcinj-Bar arası 25 km. Bar
da Ulcinj kadar olmasa da Arnavut nüfusun yoğun olduğu bir sahil şehri.
İtalya’ya feribot kalkıyor.
Direkt sağdan
Stari Bar’a yöneliyoruz, yani eski Bar şehrine. Kaleye giriş ücretli, kişi başı
2 Euro… Stari Bar, Ulcinj’le kıyaslanırsa daha zengin ve vakit geçirilecek yer.
Yaklaşık yarım saat tüm kale içinde dolaşıyoruz. En iyi fotoğrafları çekebilmek
için merdivenlere, basamaklara gıkımız çıkmıyor. Murat pes ediyor çoğu yerde,
Enes benim gazımla peşimden geliyor. Ve pişman olmuyor. Tepeden tüm Stari Bar
ve Bar şehirlerini Adriyatik boyunca izlemek inanılmaz keyifli…
Burhan abinin
bizi beklediği meydandaki kafede on dakika kahve molası veriyoruz. Kafe sahibi
Muhammed, Müslüman Karadağlı… Yani Goralı. İlk Müslüman Karadağlı Sırp, Goran
Müslümavic olduğu için Müslüman Sırplara Goralı deniyor. Müze haline getirdiği
evini gezdiriyor.
Tekrar Budva
yolundayız. Bar- Budva arası 40 km… Budva’ya 5 km kala, ünlü Sveti Stefan
karşılıyor bizi. Sveti İngilizce Saint kelimesinin karşılığı, yani aziz demek.
Arabamızı kenara çekip tepeden fotoğraflıyoruz bu güzel yarımadayı. Bizim Bursa
Gölyazı gibi. Karaya bağlantısı olan bir adacık.
15 yüzyıldan
1950’lere kadar bir balıkçı kasabasıymış, 60-70 ve 80’lerde Sofia Loren,
Marliyn Monroe ve Liz Taylor gibi ünlülerin uğrak yeri olmuş. Ünlülerin
gelmesiyle de meşhur olmuş ve karaya bağlanmış. Son olarak Singapurlu bir
işadamına 49 yıllığına kiralanmış. Şuanda restore halinde, otel olarak
işletilecek. Giriş olmadığı için aşağıya inmiyoruz, sadece yoldan güzel
manzarasını seyredip fotoğraflıyoruz.
Saat 15:00’da
Budva’ya giriş yapıyoruz. Bu akşam burada konaklayacağız. Budva Karadağ’ın
merkezi, tam ortada, her yere yakın. Konaklamak için iyi bir seçenek. Ülkenin
turizm merkezi, Rus turist ağırlıkta.
Elimizde adres
kalacağımız hosteli aramaya başlıyoruz. Sun hostelde kalacağız. Bir 10
dakikalık uğraşın ardından hostelimizi buluyoruz. Üçüncü konaklama yerimiz
olacak. Eski şehre biraz uzak, normal tempo yürüyüşle 10 dakika.. Odamıza
çıkıyoruz, eşyalarımızı bırakacağız. Bir ikiz, bir de tek kişilik yatak var.
Murat’la birlikte yatacağız. Ucuz olsun dersen, böyle oluyor işte. Kahvaltısız
kişi başı 10 Euro.
Doğruca stari
grad yani eski şehre doğru yürüyoruz. Şu ana kadar gördüğümüz en düzenli eski
şehir. Ana kapıdan giriş yapıyoruz. İtalyan havası hakim. Tüm binalar ve
sokaklar taştan yapılmış. Dar sokaklar hemen etkiliyor bizi. Biraz yürüyüp
sağdan Friar önündeki kapıdan plaja çıkıp kaleyi ve eski şehri Ricardova Glava
plajından fotoğraflıyoruz. Tekrar aynı kapıdan şehre geri dönüyor ve sokakları
takip ediyoruz. St. John kilisesinin bulunduğu alana kadar geliyoruz. Bu kilise
saat kulesiyle birlikte tüm ihtişamıyla karşılıyor bizi. Aynı meydanda Kutsal
Üçleme kilisesi de mevcut. Bu kilisenin ardından girişi ücretli olan Citadel’e
yöneliyoruz. Kişi başı 2 Euro. Tüm eski şehri,Budva’yı ve yat limanının karşısında insanların Hawaii dediği St.Nikola
adasını buradan izleyebilirsiniz. Yaklaşık 20 dakika Citadel’in keyfini
çıkardıktan sonra sağdan surların üzerinden devam ederek eski şehrin etrafında
yürüyoruz. Repeno kulesini, Pizane kapısını, The Iron Gate (Demir Kapı)sını ve
Gradeniko kulesini yürüyüp ana kapının bulunduğu alana iniyoruz. Kapıdan
çıkarak tekrar plaja yöneliyoruz. Sağ tarafa doğru kayalıkların yanından
yürüyüş yolunu takip ediyoruz. Balerin kız heykeli Budva manzarasıyla çok güzel
poz veriyor bize. Murat yine oyunbozanlık yapıp bizi kafede bekleyeceğini
söylüyor. Enes’le ikinci plaja kadar yürüyüp ayakkabılarımızı çıkartarak çıplak
kumlarda dinleniyoruz.
St.John Kilisesi |
Holly Trinity/Kutsal Üçleme kilisesi |
Citadel'den stari grad |
Hawai adası |
Karnımız
acıktı. Eski şehre sahil tarafından gelirken gördüğümüz restoranlardan birinde
karar kılıyoruz. Rusların meşhur çorbası “borsch”u içmek burada nasip
olacakmış. Tadı çok güzeldi. Deniz ürünlerinin ağırlıklı olduğu bir iki yemek
ile karışık et söylüyoruz. İçeceklerle birlikte toplam 75 Euro hesap ödüyoruz.
borsch çorbası |
soldan sağa (ben-Enes-Murat) |
Yemekten sonra
sahilde yürürken konuşmamızı duyan bir Türk yanımıza geliyor. Burada sezonluk
çalışan Antalyalı M.Ali abiyle tanışıyoruz. Yürüyüşümüze katılıyor, sohbet
ediyor. Özlemiş kendi vatanından insanları görmeyi. Yaz sezonunda çok sayıda
Türk turist geliyor buraya. Şimdi numune sayılırız Budva’da galiba.
Hostele doğru
yürürken ertesi günkü programımız için taksicilerle pazarlık yapıyoruz.
Planımız şöyle: Rijeka Crnojevica-Cetinje-Lovcen ve Kotor. Bir iki taksiciyle
pazarlık sonucunda Ivan isimli Karadağlı ile 80 Euro anlaşıyoruz. Sabah bizi
hostelimizden alacak.
Taksi işi de
tamam. Marketten keyif alışverişi yapıyoruz: Çikolata, kuruyemiş ve soda-meyve sularımız.
Yorulduk,
yarın da yorulmaya devam edeceğiz. Murat’ın horladığını bildiğimden ondan önce
uyumam lazım.
Fark ettim de,
dönüşe kaç gece kaldığını sayıyorum. Beni özleyenleri özlüyorum.
Ne güzel bir
şey, özlemek, özlenmek…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder