4.Gün Rijeka Crnojevica -Cetinje-Lovcen-KOTOR
(10
May 2013)
Yine ilk
uyanan benim. Erken uyanmazsam bu uykucuları kim uyandıracak? Hızlıca kahvaltı
yapmamız lazım, saat sekizde taksici Ivan gelecek. Murat biraz daha uyuyacağım
diyor, Enes’le fırına gidiyoruz. Simit ve börek alıp marketten de içecek meyve
suyu alıyoruz. Hostelin lobisinde kahvaltımızı yapıyoruz.
Saat 8:30 gibi
Ivan geliyor ve yollardayız. Ivan önce Rijeka’ya gideceğimizi söylüyor. Bar
istikametine yönelip başkent Podgorica yoluna sapıyoruz. Virpazar’ın oradan Rijeka
Crnojevica yoluna giriyoruz. Budva’dan çıktığımızdan beri manzara muhteşem.
İşkodra gölünü Karadağ tarafından çok rahat bir şekilde izleyebiliyoruz.
Nerdeyse tek
şeritlik virajlı yolu takip ederek Rijeka
Crnojevica’ya varıyoruz. Güzel taş köprüsü hemen etkiliyor bizi. Biraz
etrafta turluyoruz. Tekneci adam yanımıza yaklaşıp göl turu teklif ediyor.
Fazla vaktimiz olmadığı için kısa turu tercih ediyoruz. Yarım saat milli parkın
bulunduğu gölde turlayacağız. Ücret 20 Euro.
Milli parka
giriş ücretini teknenin içindeyken su üzerinde ödüyoruz. Kişi başı 4 Euro.
Manzara
muhteşem. Yeşile doyuyoruz adeta. Mutlaka buraya geniş bir vakit ayrılmalı. Çok
güzel trekking rotaları var.
Tekrar
yollardayız. İstikamet Cetinje. Karadağ’ın
onursal ve kültür başkenti… Karadağ Prensliği (20 yıl) zamanında batılı ülkeler
buraya konsolosluklar açmış… Sevimli sokaklarının olduğu çok sakin ve düzenli
bir şehir… Daha önceleri Karadağ başkenti iken daha sonra başkentliği
Podgorica’ya vermiş.
Şehirde tam
bir sessizlik hakim. Ivan bizi manastıra yakın alanda indiriyor. St.Peter Manastırını geziyoruz. Tam
ibadet vaktine denk geldiğimiz için fotoğraf çekmemize izin vermiyorlar.
Manastırdan Birth of the Virgin kilisesine doğru yürüyoruz. Yolun karşısına
geçip meydana doğru adımlıyoruz. Sessiz şehirde yüksek seste gürültü… hayret!…
Sesi takip edip meydana varıyoruz. Öğrencilerin AB etkinliği var.
Cetinje St. Peter Manastırı (Sveti Petar) |
Birth of the Virgin kilisesi |
Toplamda yarım
saatten biraz daha fazla bir zaman geçirdikten sonra Cetinje’den ayrılıyoruz.
İstikamet Lovcen…
Lovcen Milli
Parkı ülkenin en yüksek tepesine sahip. Oldukça virajlı ve çoğu zaman tek
arabanın bile geçemeyeceği yolları biraz zorlu. Ücret ödemeden Milli parka
giriyoruz. 10 km daha devam ediyoruz ve buraya asıl geliş sebebimiz olan 1840
metre yüksekliğinde, Montenegro, Arnavutluk ve Kotor’u ayaklarınızın altında
görebileceğiniz en yüksek tepeye ulaşıyoruz. Karların erimediği noktaya kadar
arabamızla geliyoruz. Bu noktadan itibaren artık ayaklarınla bir başınasın.
yaktın bizi Ivan (en sağda) |
Burada Ivan’ın
azizliğine uğruyoruz. Yerli kadın bize seslenip bir şeyler söylemişti ama Ivan
duymamış ve bizi karlı araba yolundan yürütüyor. Yürümek çok zor. Bu sebeple
Murat pes ediyor ve arabaya dönüyor. Ivan, ben ve Enes devam… Kestirme olur
diye ağaç dallarına tutunarak dik yamacı çıkmaya uğraşıyoruz. Kan ter içinde
merdivenlerin olduğu noktaya varıyoruz. Bir de ne görelim, yaşları 60-70 olan
turist grunu bize tuhaf tuhaf bakıyor. Meğer kestirme düzgün bir yol varmış.
Kendimize mi yanalım, Murat’ın bu güzelliği göremeyecek olmasına mı yanalım?
Durun, buraya
ulaşmak da yetmiyor. Kayanın içinden açılan 400 basamaklı bir tünelden yukarı
doğru çıkınca zirveye ulaşmış oluyorsunuz. Buranın ismi Njegos's Mausoleum….. müze giriş ücreti kişi başı 3 Euro.
Ve sonuç: Muhteşem… Her şeye değiyor
kesinlikle.
Yarım saat kadar zirvede vakit geçirip tekrar
yollardayız. Karnımız acıktı. Yemek molasını tarihi Njegusi kasabasında
veriyoruz. Kasabayı kısa bir şekilde turluyoruz. Burası 220 yıl Karadağ’ı
yöneten ailenin kasabası…
Yemek enfesti. Şehriye çorbası, et ve köfte.
Ayrıca nefis peynir tabağı. Bu bölge peynir ve balları ile meşhur. Toplam hesap
4 kişi 45 Euro.
Yine muhteşem manzara eşliğinde yola devam.
İnişteyiz. Bu arada yolda ertesi günkü program için Ivan’la pazarlık yapıyoruz.
Bizi sabah Kotor’dan alıp önce yarımşar saat Perast, ardından Herceg Novi ve
dört-beş saatlik Dubrovnik duraklarımızdan sonra Split’e bırakması için çetin
pazarlıklar sonucu 290 Euro’ya anlaşıyoruz. Ertesi günkü programı ayarladığımız
için artık yol daha güzel…
Kotor
da yaklaştıkça daha güzel. Tam 25 u dönüşlü keskin viraj geçiyoruz bu güzel
kente varmak için. Tüm Boka körfezini, Tivat ve Kotor’u çok rahat bir şekilde
gözlemleyebiliyoruz yol boyunca seyir teraslarından.
Ivan bizi stari gradın önünde indiriyor.
Sabah 8’de aynı yerde buluşmak üzere ayrılıyoruz. Sırtımızda çantalar
hostelimize yöneliyoruz. Kalacağımız yer Montenegro Hostel, stari gard
içinde… Güzel bir deneyim olacak. Tarihle koyun koyuna uyumak şimdiden heyecan
veriyor.
Deniz/Batı
kapısından stari grada giriş yapıyoruz. Budva’nın stari gradı da neymiş. İşte
stari grad bu!... Zaten bu yüzden UNESCO koruması altında bu eski şehir…
Giriş
kapısının üzerinde Nazilerden kurtuluşunu simgeleyen yıldız ve Tito’dan
alıntı var: "Başkalarına ait olanı istemeyiz ama bizim olanı da
vermeyiz"
Kapıdan
girdiğimiz gibi karşımızda genişçe bir meydan (Oruzja meydanı) ve 1602 tarihli saat kulesi karşılıyor bizleri…
Meydandan ayrılan daracık sokaklar ve taş yapıların estetiği hosteli unutuyor
bizlere, sırtımızdaki çanta hafifliyor, sıkıntı vermiyor. Bu şehir çok canlı,
hayat tüm hızıyla sürüyor tarih daha da tarih olurken.
Hostelimiz
deniz müzesinin yakınında. Sokakları rastgele bilinçsizce turlarken karşımıza
çıkıyor tabelası… Lobideyiz ve sürpriz. E-postalarla yazışırken görevli yanlış
anlama sonucu rezervasyonumuzu Budva şubelerine yapmış. Neyse ki sorunu
aşıyoruz ve iki katlı 3 ranzanın olduğu odayı kapatıyoruz. Tuvalet ve banyolar
dışarıda, ortak kullanıma ait. Kahvaltısız kişi başı 20 Euro…
Çantalarımızı
odamıza bırakıp doğruca sokaklara atıyoruz kendimizi… plansız, elimizde
notlar, karşımıza çıkan güzelliği notlardan bulup okuyoruz. Haritayla şehri
değil, şehirle haritayı keşfediyoruz bir bakıma…
Tripuna
meydanındayız ve karşımızda ihtişamlı iki kulesiyle St. Triphon katedrali… Arka sokaklarından devam edip St.Paul ve St.
Joseph kiliselerini görüyoruz. Cezaevini geçip River Gate/Nehir kapısından
şehre girişin yapıldığı Drva meydanına ulaşıyoruz. Meydandaki St. Mary
kilisesini gözlemliyoruz.
Hedefte stari
gradın üzerinde konumlanmış St.John kalesi var. Çıkması epey yorucu… Murat ve
Enes cesaret edemiyorlar. Onlar stari gradda gezmeye devam edecekler. Ben tek
başıma Grubonja Sarayının arka sokağından kaleye doğru giriş yapıyorum. Kaleye
çıkış ücretli, 3 Euro. Hem bu kadar zorluk çekeceksin ve de ücret ödeyeceksin.
Aşağıda bu soruya vereceğiniz cevap ile yukarıda vereceğiniz cevap arasında
dağlar kadar fark var. Yukarıda her şey unutuluyor.
Kaleye
yaklaşık 40 dakikada çıktım. Hava sıcak ve güneşli. Fotoğraf makinemin kayışı
boynumu acıtıyor. Arasıra durup Kotor ve Boka körfezini resimliyorum. Çıktıkça
güzelliğin artacağını tahmin etmek enerji veriyor insana. Our Leady of Remedy
kilisesi manzaraya enfes malzeme oluyor.
Our Leady of Remedy kilisesi |
Kırk dakikada
çıktığım zirvede 15 dakika kadar soluklanıyorum. İşin güzel tarafı en az on
farklı milletten insanla tanıştım. Sırbı, Meksikalısı, İsveçlisi, Filipinlisi…
Çoğu bana Sırpça veya Rusça selam verdi. Türkiye’den geldiğimi öğrendiklerinde
epeyce şaşırdılar. Doğrusu Boşnak kökenlerime daha çok inanır oldum.
Ve iniş…
yaklaşık 20 dakikada aşağıdayım. Murat ve Enes’le hostelin olduğu
Cirkula/Muzeja meydanındaki kafede buluşuyoruz. O kadar yürümeme rağmen hala
acıkmadım, onlar da aç değil… Birer kahve içiyoruz ve sahil boyunca yürüyelim
diyoruz. Murat yarı yolda yine pes ediyor ve kafeye geri dönüyor. Enes’le birlikte
Kotor sahilinde güneşi batırıyoruz. Dönüşte marketten keyif alışverişimizi
yapıyoruz yine. Kafede Murat’a eşlik edip garsonla sohbet ediyoruz.
Yarın sabah
yine erkenciyiz. Bugün de yoğunduk, yarın da yoğun olacağız.
Yataklarımız
bizi bekliyor. Adam başı iki yatak… Daha mı rahat edeceğiz sanki…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder