Ordinaryüs unvanını en çok
yakıştırdığım isimlerden birisidir Başgil. Küçük yaşlarda okuduğum az sayfalı
“Gençlerle Baş başa” kitabı, adını bana ezberletmiştir. Belki de böyle büyük
unvanlı saygın birinin görüş itibariyle kendime yakın hissetmem, bu sıcaklığı
sağlamış olabilir.
Neyse, biz konumuza dönelim.
Ali Fuat Başgil’in “27 Mayıs
İhtilali ve Sebepleri-görüp yaşadıklarım-“ isimli kitabından hareketle, Türkiye
Cumhuriyeti tarihimizin ilk darbesini anlamaya çalışalım.
Kitap, Yağmur Yayınları 2006
senesi, 2. baskısı… Fransızca aslından çeviri.
Kitabın adına hemen bir itirazım
olacak. Fransızca aslında kitabın adı “Türkiye’de 1960 Askeri İhtilali”. Çeviri
eserde kitabın adı sadece 27 Mayıs İhtilali olarak yapılmış.
Darbelere ihtilal denilmesinin
yanlış olduğunu düşünüyorum. İhtilali halk yapar. 1789 Fransız, 1917 Rus
ihtilali gibi..
Dolayısıyla katmerli bir darbe
olan 27 Mayıs’a ihtilal denilmemelidir. Halkın çoğunluğunca olumlu
karşılanması, darbe öncesi ülkenin durumuyla ilgilidir. O müdahaleyi Türk
subayları değil de yabancı ülke subayları yapsaydı, halk yine olayların sona
ermesi yönünden oh çekerdi.
Ali Fuat Başgil, bu eserinde
dönemin iki baş aktörü CHP ve DP ekseninden yola çıkarak darbeyi getiren
sebepleri analiz ediyor.
Belki de en ilginç analizi,
“darbenin derin sebeplerini DP iktidarının yanlışlarından çok, ülkenin iki
büyük siyasi partisinin çatışmasında ve onların iki liderinin (İnönü/Bayar)
birbirleri arasındaki düşmanlığa varan rekabetlerinde aramak gerektiği” cümlesiydi.
Çünkü 27 Mayıs ve DP denilince
hepimizin aklına Celal Bayar’dan çok Adnan Menderes geliyor. Bayar’ın DP
yönetiminde ve Menderes hükümetlerindeki etkisinin mutlaka çok iyi anlaşılması
gerekiyor.
Bildiğiniz gibi, Bayar,
Atatürk’ün son başbakanı idi. Atatürk’ün ölümüyle birlikte ipleri eline geçiren
İnönü, Bayar’ı iktidardan uzaklaştırmıştı.
Başgil, bu iki liderin arasındaki
rekabet ve mücadele analizinden hareketle CHP ve DP tarihinin iyi anlaşılması
gerektiğini söylüyor. Bu sebeple iki partinin de kısa birer tarihçelerini
veriyor.
CHP tarihinde dikkatimi çeken,
yazarın aynı koltuklardaki Atatürk ile İnönü’ye tamamen farklı kelimeler
kullanması oldu. Bu aslında çoğu yazar ve tarihçi için geçerli.
“Atatürk’ü eleştirmek eşittir
Atatürk düşmanlığı” anlayışı yıkılmadan İnönü rahat edemeyecek.
Yazar, çok partili sisteme
geçilmesi ve ardından DP iktidarı dönemi olaylarını ele alıyor. Burada maddeler
halinde DP iktidarının sevap ve günahlarını yazıyor.
Yazara göre DP iktidarının olumlu
yönleri:
* Köylere sağlıklı içme suları
getirilmesi
* Sağlık ocakları inşası ve
gezici sağlık ekipleri
* Toprakların tarıma kazandırılması
* Vergi indirimi, ücret
arttırışı, gümrük kolaylığı vb avantajlarla tarımın desteklenmesi; traktör vb.
araçlarla modern tarıma geçişle üretimin/verimin artması
* Baraj, büyük liman, yol,
fabrika yapımları…
* Okul/üniversite açılması
* Memur ile halk arasında
karşılıklı güvenin kurulması…
Yine yazara göre DP iktidarının
yanlışları:
* Parti içi muhalefete takındığı
yanlış tutum (61’ler grubu, Millet Partisi, 19’lar vb.)
* Malatya suikastı sonrası
Milliyetçiler Derneğinin kapatılması… Bu acemi tedbir yüzünden DP, üniversite
çevrelerinde destekten kendini mahrum bıraktığı gibi, bu çevreler komünist ve
CHP yanlıların etkisinde kalmıştı.
* Millet Partisinin kapatılması…
Her ne kadar muhalif bir parti de olsa MP, CHP ile DP arasında bir nevi tampon
vazifesi görüyordu.
* 1954 sonrası başlayan
kuraklığın getirdiği ekonomik krizi iyi yönetememek, yedek parçaları hiç
düşünülmeden ithal edilen traktörlerin yol açtığı sıkıntılar gibi ileriyi
düşünmeden yapılan plansız yatırımlar…
* İstanbul gibi büyük şehirlerde
başlatılan imar hareketlerinde yapılan istimlakların vatandaşı mağdur etmesi…
* CHP mallarının hazineye devri…
* Kıbrıs meselesinin iyi
yönetilmeyip 6-7 Eylül olayları gibi istenmeyen hadiselerin meydana gelmesine
sebep olunması…
* Kırşehir ilinin ilçeye
çevrilmesi
DP iktidarının olumlu ve olumsuz
icraatlarını ifade ettikten sonra, yazar, 27 Mayıs darbesinin sorumluları
olarak şunları göstermektedir:
1- DP iktidarının düştüğü hata ve
aşırılıklar
(Halka çok fazla güvenip rehavete
kapılmaları, muhalif görüş ve eleştirilere tahammülsüz olmaları)
2- Muhalefetin sinsi manevraları
3- Aydınların ihaneti
4- Açık artırmaya çıkmış basın
Kitabın ikinci bölümü ise, eserin
geçirdiği hukuki soruşturma ve davaları anlatıyor.
Kitabın 180 sayfalık ilk bölümü,
gerçekten üzerinde bolca düşünerek okunulması gereken bir içeriğe sahip. O
dönemim olaylarını okuduğunuzda bugünkü hadiselerle ne kadar benzerlikler
taşıdığını görünce şaşıracaksınız.
Şaşırmamak için herkesin okuması
gereken bir kitap.
Bugünün Menderes’i okumalı.
Bugünün muhalefeti okumalı.
Bugünün aydını okumalı.
Bugünün gazetecisi, yazarı
okumalı.
Asılan başbakanlarının haberini
kahvede dinleyenlerin çocukları bizler iyi okumalıyız.
Ali Fuat Başgil, halka çok
güvenip gerekli tedbirleri almayan Menderes’in saflığını ifade ederek şöyle
yazmıştı bu kitabında:
“Ahh Menderes! Ha halka
güvenmişsin, ha karınca sürüsüne”
Bugün darbecileri korkutan şey,
darbe yapacakları iktidar değil de, halk olmasın sakın.
Halk şunu çok iyi anladı:
Darbeciler ülkelerini sevdikleri
için darbe yapmazlar; darbe yapabildikleri için ülkelerini severler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder