Bir 23 Nisan gününü daha geride
bıraktık, neşeyle dolduk. Ellerine bayraklar vererek, müzik eşliğinde çeşitli
dans ve eğlencelerle çocuklarımızın gününü bayram ettik.
Siyasilerimiz/yöneticilerimiz
koltuklarını sembolik olarak kısa bir süreliğine çocuklara devrettiler. Sembolik
çocuk başbakanımıza/valimize anlamak için değil, cevabını duyup gülmek için sorular sorduk.
Benim de 23 Nisanlarım olmuştu. İlk
hatırladığım şey, o günün getirdiği sıkıntı idi. 23 Nisan törenleri için özel
kıyafetler talep edilirdi. Ve bu para demekti. Altı çocuklu bir babadan bu
parayı gözyaşı dökmeden koparmak pek mümkün olmazdı. Kayseri’de küçükken
abimlerin bu durumu yaşadıklarına şahit olmuştum.
Tören demekti 23 Nisan. Şiir okurduk
sahnede, bize bu bayramı hediye eden Atatürk’e şükranlarımızı ifade ederek. Gerçi
ben de olmadı ama var mıdır sırf bu bayram hediyesi sebebiyle Atatürk’ü seven?
Büyüdük. Hakikatin pek de böyle
olmadığını yani 23 Nisan’ı Atatürk’ün çocuklara, dünya çocuklarına armağan
ettiği ifadesinin bir Cumhuriyet efsanesi olduğunu öğrendik. Yine de Atatürk’e
sevgim değişmedi.
Mesele bu değil zaten. Bayramın Atatürk’e
atfedilmesinden, olayın asıl kahramanı dönemin Çocuk Esirgeme Kurumu Başkanı
Dr.Fuad Bey de rahatsız değildir eminim.
Mesele bayramın amacından
saptırılmasıdır. Fuad Bey’in kemiklerini sızlatan da budur zaten.
23 Nisan çocukları eğlendirme
günü değildir. Çocukların eğlenmek için bayramlara ihtiyacı yok ki! Çocuk bu,
eğlenir her durumda, eğlence arar her ortamda. Bakın Suriye’ye: Bomba yağarken
çocuklar yine çocuk.
Çocuk bayramı demek, çocukların
unutulmadığı gün demektir. Yoksa hakikati unutmak için bir günü tozpembeye
çevirmek demek değildir.
23 Nisan, okuyamayan çocukların
günüdür.
23 Nisan, çalışmak zorunda kalan,
sömürülen çocukların günüdür.
23 Nisan, çocuk yaşta babası
yaşındakilerle evlendirilen kız çocuklarının günüdür.
23 Nisan, yetimlerin günüdür.
23 Nisan, kapitalist sistemin
çalışmaya zorladığı annelerin kreşlere bıraktığı bebeklerin günüdür.
23 Nisan, eften püften sebeplerle
boşanan çiftlerin arada kalmış, geleceğe umutsuz bakan çocuklarının günüdür.
23 Nisan, “beden benim bedenim”
diyen zihniyetin yaşam hakkını elinden aldığı, çocuk olamayan ceninlerin
günüdür.
23 Nisan çocuklarla ilgili her
şeydir, ama eğlence günü değildir.
Biz büyükler 23 Nisan
zihniyetimizi değiştirmedikçe, o gün çocuklara asla bayram olamaz.
Gelin, koltuklarımızı
çocuklarımıza devretme işini bırakalım. Çocukların hayatını değiştirmiyor ki bu
sembolik tören.
Zihniyeti değiştirmeliyiz en
önce. “En az üç çocuk” diyoruz ama asgari geçim haddinin hesaplamasında 4
kişilik alıyoruz aileyi. Niye?
Bir fakirin sofrasına sürpriz, çat
kapı misafir olup o fakir aileyi sevindiriyoruz. Oysa asgari ücreti insaflı bir
seviyeye getirebilsek, ülkedeki tüm fakir ailelerin sofrasına aynı anda misafir
olup sevindireceğiz.
Bir babanın çocuklarının makul
isteklerini karşılayabildiği bir gelir sunabiliyorsak, çocuklarımızı başbakan
koltuğuna oturtmamışız, hangi çocuğun umurunda?